Yunus Emre Hazretleri Kimdir?

Arifler ölmez, ma'rûf olur. Aşıklar ölmez, ma'şûk olur. Anadolu'nun yetiştirdiği en büyük arif ve aşıklardan biri de Yunus Emre Hazretleri'dir. Peki Yunus Emre Hazretleri kimdir?

Gönül sultanlarımızdan Yûnus Emre Hazretleri, Müslüman Anadolu’nun hak ve hakîkat erlerinin başında gelir.

YUNUS EMRE HAZRETLERİ'NİN HAYATI

Onun doğumu, ölümü ve hayatına dâir mâlûmatlar, ekseriyetle belirsizlik arz eder. Bununla birlikte bir hayli uzun ömür sürmüş olduğu ve Sivrihisar’ın kuzeyinde Sarıköy’de yaşadığı rivâyet edilir. Umûmiyetle onun hakkında bilinenler, muhtelif menkıbeler ve şiirlerindeki ipuçlarından ibarettir.

YUNUS EMRE'Yİ ÖLÜMSÜZ KILAN NEYDİ ?

Yûnus Emre Hazretleri, hem tasavvuf hem de onu ifâde yolunda kullandığı şiir dünyası bakımından eşsiz bir zenginliğe sahip bir dehâ olarak büyük bir çığır açmıştır. Onun Allâh’a dâvet sesi, gönülleri yoğuran nefesi ve yücelere giden ulvî hamlesi, hâlâ devam etmektedir. O, birçok hak dostunda olduğu gibi fânî vücûdunun toprağa konulmasıyla tarih sahnesinden silinmemiş ve gönüllerdeki feyizli ve rûhânî tasarrufu devam edegelmiştir. Bu yönüyle o, gönül iklîminde gark olduğu ve nasipli idraklere de ikram ettiği âb-ı hayat sâyesinde fânîlik sınırlarını aşarak ebedîleşmiştir.

Yûnus Emre Hazretleri’nin yaşadığı devir, Moğol istilâları neticesinde Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılışı, bu yıkılışın ortaya çıkardığı ictimâî buhran devirleri ile yeniden silkinip ayağa kalkma hamle ve gayretlerinin hummâlı faâliyetlerinin yapıldığı zamanlara rastlar ve Osman Gâzi devrini de içine alır. Kısaca Yûnus Emre Hazretleri’nin yaşadığı devirde büyük yıkılış, daha büyük bir kuruluşa doğru hızlı bir seyir takip etmiştir ki, bunun en birinci âmilleri de tasavvuf erbâbı hak dostları silsilesi olmuştur.

Fertler gibi milletlerin hayatları da biteviye dümdüz bir çizgi hâlinde devam etmeyip zaman zaman iniş ve çıkışlar arz eder. Felâket ve saâdet zamanları, tarih içinde tabiattaki dağ silsileleri gibi birbirlerini takip edip giderler. Ma‘şerî vicdânı karşı konulması güç bir felâket karşısında teskîn edecek kâmil ruhlar, onlara tevekkül ve metânet aşılamak husûsunda büyük bir rol oynarlar. Bunlar, felâketlerin açtığı yaraları zâhir plânda sarmaya veya ıztırâbını hafifletmeye vesîle olan millî kahramanlar kadar ve hattâ bâzen onlardan daha derin ve devamlı bir hizmet îfâ ederler.

İşte Yûnus Emre de bunlardandır. Öyle ki, bu mümtaz ruhlar, değer ve tesirleri itibârıyla sıraya girseler, hiç şüphesiz ki birinci sırada yer alan şahsiyet, Yûnus Emre olur. Zira o, diğer mânevî rehberlerin, îmânı gönüllerde yaşanan bir hayat ve ebediyet iksiri hâline getirme gayretlerine ilâveten vâsıl-ı ilâllâh vecd ve aşkını sâde olduğu kadar muhteşem de olan bir sanat şâhikasıyla, yani sehl-i mümtenî tarzındaki eşsiz şiirleriyle kendi zamanının ve insanının daha da ötelerine ulaştırmıştır.

Yûnus Emre Hazretleri, bir yandan zâhirî yaraları sararken bir yandan da bâtınî bâtıl cereyanların Anadolu insanında açtığı gedikleri kapatmış ve ilâhî aşkı, İslâm’ın ulvî ve lâhûtî âleminden aksettiği şekliyle halka yansıtmıştır. O, bu yönüyle Anadolu’nun âdeta Ahmed-i Yesevî’si hüviyetiyle tebârüz etmektedir. Şu kadar ki, Ahmed-i Yesevî ile başlayan tasavvuf edebiyatı, Yûnus’ta en zirveye ulaşmış ve husûsiyle bu edebiyâtın en üstün şâiri olma sıfatı da Yûnus’un olmuştur.

'BİZİM YUNUS'UN' İLMİ HÜVİYETİ NEYDİ?

Yûnus Emre, şiirlerinden anlaşıldığı üzere iyi bir tahsil görmüştür. O, Kur’ân-ı Kerîm’e vâkıf, tefsîr, hadîs, fıkıh gibi İslâmî ilimlere âşinâ bir kimsedir. ’yi çok iyi kullanmanın yanında Arapça ve Farsça’yı da bildiği, yine şiirlerinden anlaşılmaktadır.

Yûnus’un okuma-yazma bilmediğine dâir beyitleri ise, aslında onun tevâzû hâlini yansıtan ifâdeleridir. Zira o, Kur’ân-ı Kerîm’den, hadîs-i şerîflerden ve bir kısım kelâm-ı kibârdan mazmunlar kullanmaktadır.

Mevlânâ’nın Mesnevî’sini okumuş ve şöyle demiştir:

Mevlânâ Hudâvendigâr bize nazar kılalı,

O’nun görklü nazarı, gönlümüz aynasıdır!..

Ayrıca Yûnus Emre Hazretleri’nin, Doğu’nun hakîm şâiri Sâdî’nin bir gazelini nazmen Türkçe’ye çevirmesi de, onun ilmî hüviyeti hakkında fikir veren bir mâlûmattır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

YÛNUS EMRE'NİN İLME BAKIŞI NASILDI?

Yûnus Emre'nin İlme Bakışı Nasıldı?

YUNUS EMRE’NİN DİLLERE DESTAN HİZMETİ

Yunus Emre’nin Dillere Destan Hizmeti

YUNUS EMRE’NİN ŞİİRLERİNDEKİ DERİNLİK NEREDEN GELİYOR?

Yunus Emre’nin Şiirlerindeki Derinlik Nereden Geliyor?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.