Yunus Suresi 70. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Yunus Suresi 70. ayeti ne anlatıyor? Yunus Suresi 70. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Yunus Suresi 70. Ayetinin Arapçası:

مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذ۪يقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّد۪يدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟

Yunus Suresi 70. Ayetinin Meali (Anlamı):

Onlar dünya nimetlerinden bir müddet faydalanacak, sonra dönüp bizim huzurumuza geleceklerdir. Sonra da biz, sürekli küfür içinde bulunmuş olmalarından dolayı onlara o şiddetli azabı tattıracağız.

Yunus Suresi 70. Ayetinin Tefsiri:

Allah Teâlâ’ya, erkek veya kız, çocuk isnat etmek, aslında Allah’ın eksiklik, zayıflık ve bir kısım ihtiyaçlarla muallel olduğu düşüncesine dayanır. Bu sebeple burada kâfirlerin bu asılsız iddiaları üç ayrı delille çürütülür:

  Allah her türlü noksanlıktan pak ve uzaktır. Ölümlü olmak ve bu yüzden zürriyetini devam ettirmek için bir eşe ihtiyaç duymak gibi noksanlıkların Allah hakkında düşünülmesi mümkün değildir.

  Allah zengindir; her türlü ihtiyaçtan müstağnîdir, kimseye bir ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla mülkünü miras bırakabileceği bir çocuğa da ihtiyacı yoktur.

  Allah, yerde ve gökte bulunan her şeyin sahibidir. Bunlardan hiçbiri O’nun oğlu veya mirasçısı gibi bir nispetle anılamaz; hiçbiri mülk, saltanat ve tasarrufunda O’na ortak olamaz.

Buna göre bütün şirk iddiaları asılsızdır, yalandır ve bilmeden konuşulan sözlerden ibarettir. Fakat bunlar, sıradan bir yalan değil, Allah hakkında uydurulan yalanlardır. Allah hakkında yalan uyduranlar ise hiçbir zaman başarılı olamayacak, kurtuluşa eremeyeceklerdir. Dünyada yaşadıkları sürece fâni nimetlerle geçinip duracaklar, fakat kâfir olarak ölmeleri sebebiyle âhirette pek şiddetli azaba uğrayacaklardır.

Allah Teâlâ’nın peygamberlerine nasıl yardım ettiğini ve peygamberine karşı gelen kavimlerin nasıl feci bir âkıbete uğradığını göstermesi bakımından Hz. Nûh’un kıssası pek ibretlidir:

Yunus Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Yunus Suresi 70. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.