Yunus Suresinin 12. Ayeti Ne Anlatıyor?

KUR’ÂNIMIZ

Yunus Suresinin 12. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Allah’ın her an hatırlanması ve unutulmaması gerektiğini bildiren âyet; Yunus suresinin 12. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...

Ayet-i kerimede buyrulur:

وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِه۪ٓ اَوْ قَاعِدًا اَوْ قَٓائِمًاۚ فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَاَنْ لَمْ يَدْعُنَٓا اِلٰى ضُرٍّ مَسَّهُۜ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِف۪ينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

İnsanın başına zararlı bir şey geldiğinde yan üstü yatarken veya otururken ya da ayakta iken hemen bize dua etmeye koyulur; onu zararlı durumundan kurtardığımızda ise -sanki başına gelen zararı gidermeye bizi çağırıp yalvarmamış gibi- inkârcılığa dönüp yoluna devam eder. (Yûnus, 10/12)

ALLAH’I UNUTMA!

Bilgi:

Bazı insanlar, sıkıntıya düşmeden ya da bir ihtiyaçları olmadan Allah’ı hatırlamazlar. Hatta kimileri vardır ki Allah’ı hatırlamak şöyle dursun, O’na meydan okurcasına günahlar içinde yaşarlar. Fakat başlarına bir iş geldiğinde ya da bir sıkıntıya düştüklerinde çaresiz kalırlar. İşte böyle durumlarda bir anda Allah akıllarına geliverir ve duaya, yakarışa başlarlar. Sıkıntılar geçtiğinde ise yalvarıp yakaran kendileri değilmiş gibi eski hâllerine geri dönerler, nankörlük ederler. Elbette bu tavır, bir Müslüman’ın tavrı değildir.

Mesaj:

  1. Müslüman varlığa şükretmeli, darlığa ise sabretmelidir.
  2. Dua, kulun Allah’a bağlılığını gösterir. Bu bağlılık sürekli olmalıdır.

Kelime Dağarcığı:

Kâ’iden: Oturarak.

Kâ’id: Oturan.

Kâimen: Ayakta, ayaktayken.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

  1. İnsan bir sıkıntıya uğradığı zaman yanı üzerine yatarken, otururken, ayakta iken devamlı bize yalvarır durur. Sıkıntısını giderdiğimiz zaman ise, kendisine dokunan o sıkıntı sebebiyle sanki bize hiç yalvarmamış gibi eski inkâr hâline döner gider. İşte ömür ve akıl sermayelerini boşa harcayıp haddi aşanlara yaptıkları şeyler böyle süslenip püslenmektedir.

İnsan, sağlığı yerindeyken, durumu müsait iken hayatın akışına kendisini kaptırır; hata eder, günah işler, azgınlık yapar ve ölçüleri çiğner. Allah’ın koruduğu ve rahmetiyle kuşattığı kimselerin dışında, hiç kimse güçlü ve kuvvetliyken, ilerde güçsüz ve zayıf düşeceğini hatırına getirmez. Bolluk zamanı insana çok şeyi unutturur. Kendini zengin görmek, insanı azdırır. Sonra kendisini kıskıvrak yakalayan bela sebebiyle birden boynu bükük, korkak bir zavallı haline gelir. Hemen bol bol dua etmeye, uzun uzun niyazlarda bulunmaya başlar. Bu zor şartlar karşısında bunalır ve sıkıntının gidip ferahın çarçabuk gelmesini diler. Duası kabul edilip felâketten kurtulduğunda ise artık bir daha geriye bakmaz, düşünmez ve işin sonunun nereye varacağını hesaplamaz. Daha önce olduğu gibi tekrar dünya hayatına dalar.

Kur’an’ın akışı, ifade safhalarını ve tesirli dokunuşlarını, gözler önüne sermeye çalıştığı psikolojik durum ve sunmaya çalıştığı insan karakteriyle paralel ve âhenkli biçimde ayarlamaktadır. Buna bağlı olarak felaket manzarasını âdeta ağır çekimle, yavaş yavaş, üzerine basa basa ve uzun uzun tasvir etmektedir: “Yanı üzerine yatarken, otururken, ayakta iken devamlı bize yalvarır durur.” (Yûnus 10/12) “Yatma” hali, insanın istirahat ettiği, dinlenmek istediği ve dua dâhil her türlü fiilinden vazgeçtiği bir haldir. Halbuki başı dara düşen bu kişi, sıkıntıdan kurtulmak için bu halinde bile rahatını terk edip yalvarmaktadır. Artık diğer hallerde onu yalvarmaktan vazgeçirecek bir engel yoktur. Zaten diğer durumlar da “otururken, ayaktayken” şeklinde peşi sıra zikredilmekte, duanın gerçekleştiği alanlar genişletilmektedir. Zira makam, sözü uzatma makamıdır. O kişinin yalvarışındaki kararlılığı, devamlılığı ve ısrarı canlandırmaktadır. (İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-tenvîr, XI, 110)

Fakat zarar defedilip engel ortadan kalkınca insan, başına gelen sıkıntıdan dolayı hiç Allah’a yalvarmamış gibi geçip gider. Düşünmek, ibret almak ve şükretmek aklına gelmez; bunlar için zaman ayıramaz. Hiçbir şeye aldırmadan hayatın akışına kendisini kaptırır. İşte bahsedilen bu kötü vasıflara sahip kimseler, “müsrifler”lerdir. Çünkü bunlar esasında hakikati bulmak, tanımak ve güzel ameller yapmak için kendilerine bahşedilmiş olan akıl, zeka ve iradeyi, dünya zevkleri ve dünyanın geçici lezzetleri uğrunda kötüye kullanarak, hakkın âyetlerinden gafil olarak, ebedi olan cennet nimetlerini gelip geçici dünya hayatına feda ederek ömürlerini boş yere harcamaktadırlar. Önceki toplumları helake sürükleyen amillerden biri budur.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com