Yunus Suresinin 85-86. Ayetleri Ne Anlatıyor?
Yunus suresinin 85-86. ayetleri ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Allah’a güvenenlerin yalnız olmayacağını bildiren âyetler; Yunus suresinin 85-86. ayetlerinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...
Ayet-i kerimede buyrulur:
فَقَالُوا عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۚ رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ
Onlar da şöyle karşılık verdiler: “Yalnız Allah’a dayanıp güvendik. Rabbimiz! Bizi o zalimler için imtihan aracı kılma! Merhametinle bizi o inkârcılar güruhundan kurtar.” (Yûnus, 10/85-86)
ALLAH’A GÜVENEN YALNIZ DEĞİLDİR
Bilgi:
Bir önceki sayfada Hz. Nuh -aleyhisselâm- kıssasından bir bölüm geçmişti. Buradaki ayetler ise Mûsâ -aleyhisselâm- kıssasından bir kesit sunmaktadır. Hz. Mûsâ -aleyhisselâm-, Firavun gibi çok zalim bir adamın hâkimiyetindeki Mısır’da peygamberlik vazifesine başlamıştı. Sadece bir avuç insan açıktan iman etmişti. Çünkü bu güvenlikleri açısından çok tehlikeliydi. Hz. Mûsâ -aleyhisselâm- onlara Allah Teâla’ya güvenip dayanmalarını tembihledi. Onlar da ayette geçen karşılığı verdiler. Hakikaten de Allah onları yalnız bırakmadı. Hz. Mûsâ -aleyhisselâm- ile ona iman edenleri mucizevî şekilde Firavun’dan kurtardı.
Mesaj:
- Allah’a güven, en büyük güç ve hazinedir.
- Allah, kendisine güvenenlere muhakkak yardım eder.
Kelime Dağarcığı:
Tevekkül: Elinden geleni yaptıktan sonra Allah’a güvenmek.
Fitne: İyi ve kötü şeylerle deneme, karışıklık, fesat, bozgunculuk.
Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler
TEFSİR
- Mûsâ kavmine: “Ey kavmim! Eğer hakikaten Allah’a iman ettiyseniz ve gerçekten O’na teslim olduysanız, o halde yalnızca O’na dayanıp güvenin” diye öğüt veriyordu.
- Onlar da şöyle diyorlardı: “Biz, yalnızca Allah’a dayanıp güvendik. Rabbimiz, bizi o zâlim toplumun işkencelerine maruz bırakarak, onlar için bir imtihan unsuru yapma!”
- “Bizi rahmetinle o kâfirler gürûhundan kurtar!”
İman ve teslimiyetin kemâli, işleri bütünüyle Allah’a havâle edip O’na güvenip dayanmakla mümkün olur. Bu sebeple Mûsâ (a.s.) kavmine Allah’a tam bir iman, teslimiyet ve ve bu iki manevî kuvvete dayalı tevekkülü tavsiye etmiştir. Çünkü iman, kalbin, zâtı itibariyle vâcibu’l-vücûd olan Allah’ın tek, O’nun dışında kalanların sonradan yaratılan varlıklar olduğunu ve bunların tamâmen Allah’ın idâresi ve tasarrufu altında bulunduklarını bilmekten ibarettir. İslâm ise, teslim olmak, boyun eğmektir. Bu da Allah’tan gelen tâlimatlara uymayı, boyun büküp saygılı olmayı ve inadı terk etmeyi gerektirir. Bu iki durum gerçekleşince kul, bütün işlerini Allah Teâlâ’ya havale eder ve kalbinde, Allah’a tevekkül etmenin nuru meydana gelir. Zaten Allah’a tevekkül de, işlerin tamamını Allah’a havale etmek ve bütün durumlarda Allah’a güvenip dayanmaktır. Yine tevekkül, kalbin Kâdir-i Mutlak olan Allah’a bağlanması ve O’ndan başkasını unutması; bütün güç ve kuvvetin O’na ait olduğunu bilmesi ve O’nun izni olmadan ne kendisinin ne de başkasının bir kuvvet ve tesirinin olmadığını kesinlikle bilmesidir. Her işinde Allah’a böylece tevekkül eden kimseye ise Allah, her hususta, her musibet karşısında yeter ve ona yardımcı olur. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Kim Allah’a güvenip dayanırsa Allah ona yeter.” (Talâk 65/3)
Muhatapları, Hz. Mûsâ’ya “Allah’a tevekkül ettiklerini; O’na güvenip dayandıklarını” belirterek cevap verdiler. Fakat kendi zaaflarını da göz ardı etmeyerek, tahammül edemeyecekleri ağır imtihanlara maruz kılınmamaları ve zalimlerin, kâfirlerin baskı, eziyet ve cefâları altında bırakılmamaları için Allah’a yalvardılar. Başlarına belâ kesilen o münkir Firavun toplumunun elinden kurtulmak için Cenâb-ı Hakk’a niyaz ettiler.
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com