Yusuf Suresi 50. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Yusuf Suresi 50. ayeti ne anlatıyor? Yusuf Suresi 50. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Yusuf Suresi 50. Ayetinin Arapçası:
وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ اِلٰى رَبِّكَ فَسْـَٔلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ الّٰت۪ي قَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّۜ اِنَّ رَبّ۪ي بِكَيْدِهِنَّ عَل۪يمٌ
Yusuf Suresi 50. Ayetinin Meali (Anlamı):
Bunu duyan kral: “Yûsuf’u bana getirin” diye emretti. Kralın elçisi yanına gelince Yûsuf ona: “Hayır, önce efendine dön de, şaşkınlıkla ellerini kesen o kadınlarla ilgili gerçeğin ne olduğunu ona bir soruver. Doğrusu benim Rabbim, onların sinsi tuzaklarını çok iyi bilir” dedi.
Yusuf Suresi 50. Ayetinin Tefsiri:
Yûsuf’un,
rüyasına yaptığı tâbiri çok beğenen kral, onun çok bilgili ve faziletli biri
olduğunu anlayarak ona ikramda bulunmak, yanına getirtip söz konusu tabiri
bizzat kendi ağzından duymak istedi. Fakat Yûsuf (a.s.), kendisinin zindana
atılmasına sebep olan hadisenin kral tarafından araştırılıp aydınlatılmasını,
kendi iffet ve nezâhetinin, suçsuzluğunun kesin bir şekilde ortaya çıkmasını
istediğinden kralın davetine hemen olumlu cevap vermedi. Hz. Yûsuf’un bu
tavrına bakıldığında onun akıl, sabır ve vakar bakımından kemal noktasında
olduğu görülür. Çünkü on iki sene zindanda kaldığı ve bizzat kral tarafından
zindandan çıkarılmak istendiği halde, suçsuzluğu iyice ortaya çıkana kadar
sabrederek zindandan çıkmaya yanaşmaması, Hz. Yûsuf’un her türlü töhmetten beri
olduğuna; hakkında yapılan dedikoduların yalan ve iftiradan ibaret olduğuna
açıkça delalet eder.
Nitekim
Rasülullah (s.a.s.), Hz. Yûsuf’un şerefi, keremi ve sabrı hakkında şöyle
buyurmuştur: “O, kerîm oğlu, kerîm oğlu, kerîm oğlu, kerîm yani İbrâhim
oğlu, İshâk oğlu, Yâkub oğlu, Yûsuf’tur. Eğer ben onun kaldığı süre kadar
hapiste kalsaydım, sonra da beni oradan çıkarmak üzere elçi yanıma gelseydi,
hiç beklemez, onun isteğini hemen kabul ederdim.” (Tirmizî, Tefsir 12/1.
bk. Buhârî, Tefsir 12/5)
Burada
dikkat çeken bir husus da şudur: Hz. Yûsuf, hadisenin iç yüzünün
araştırılmasını isterken, asıl suçlu olan Aziz’in hanımının ismini vermemiş,
“ellerini kesen o kadınlar” diyerek ortaya konuşmuştur. Bu kadar sene
hapishanede kalan Yûsuf, psikolojik olarak zerre kadar sarsılmadığı gibi,
böylece büyüklük üstüne büyüklük göstererek, yine de nezaketten ayrılmamıştır.
İnsanların
birbirinin iffetini muhafaza için gösterecekleri gayretin ne kadar faziletli
bir davranış olduğunu izah bakımından şu kıssa pek mânidârdır: Bir hanım
mehrini vermesini isteyerek kocasını hâkime şikâyet eder ve birlikte mahkemeye
gelirler. Hâkim, şâhitler hanımın yüzünü görsünler de şâhitlik edebilsinler
diye hanıma yüzünü açmasını emreder. Fakat bu duruma gönlü razı olmayan kocası:
“Buna gerek yok, ben onun iddiasında doğru olduğunu kabul ediyorum” der.
Kocasının bu iffet timsali davranışı üzerine çok duygulanan hanım da: “Sen bana
böylesine değer verdiğine göre, herkes şâhit olsun ki, sende ne kadar hakkım
varsa, hepsinden vazgeçiyorum!” diyerek mesele hallolunur.
Hz.
Yûsuf’un talebini ve bunu dile getirirken gösterdiği vakur tavrı takdir eden
kral, bizzat olayı tahkikata girişmiş, mezkur kadınları huzura çağırıp sorguya
çekmiştir:
Yusuf Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Yusuf Suresi 50. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...