Yusuf Suresi 99. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Yusuf Suresi 99. ayeti ne anlatıyor? Yusuf Suresi 99. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Yusuf Suresi 99. Ayetinin Arapçası:

فَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَبَوَيْهِ وَقَالَ ادْخُلُوا مِصْرَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَۜ

Yusuf Suresi 99. Ayetinin Meali (Anlamı):

Hep birlikte Yûsuf’un huzuruna çıkınca, Yûsuf annesiyle babasını yanına alıp bağrına bastı ve: “Buyurun! Allah’ın izniyle emniyet ve huzur içinde Mısır’a yerleşin” dedi.

Yusuf Suresi 99. Ayetinin Tefsiri:

Hz. Yûsuf, Mısır’a gelen ana-babası ve diğer aile fertlerini büyük bir memnuniyet ve sevinç içerisinde karşıladı. Daha önce erzak almak için gelen kardeşlerini üç kez görmüştü. Fakat ana-babasını uzun seneler hiç görememişti. Bu sebeple onlara duyduğu hasret daha fazlaydı. Onları görür görmez yanına aldı, bağrına bastı, hasret giderdi. Sonra hepsine emniyet ve huzur içinde; kimseden korkmadan ve hiçbir şeyden çekinmeden Mısır’a yerleşmelerini söyledi.

Yûsuf (a.s.)’ın bu hoşgörüsü, müsamahası, misâfirperverliği ve lutufkâr tavrı karşısında gelenlerin hepsi son derece memnun oldular. Onun ne kadar affedici, kerîm, şerefli ve güzel bir insan olduğunu bu defa daha yakından anladılar. Hep birlikte onun huzurunda saygıyla eğildiler. Böylece onu selamlayıp, ona olan hürmet ve tâzimlerini sundular. Buradaki secde, kesinlikle bir ibâdet secdesi değil, o dönemde gelenek olan bir selamlaşma ve saygı hareketidir. Çünkü onların âdetine göre secde, selamlama ve saygı gösterme mânası taşımaktaydı. Nitekim bazı toplumlarda insanların, birbirlerine tâzim ve saygı göstermek maksadıyla ayağa kalkmayı, el öpmeyi, musâfaha yapmayı… âdet edindikleri bir gerçektir.

Annesi, babası ve kardeşlerinin tabii olarak huzurunda eğildiklerini ve kendisine tâzimlerini arzettiklerini gören Yûsuf (a.s.), daha önce gördüğü rüyayı hatırladı. Babasına hitap ederek, tahdîs-i nimet kabilinden, bu manzaranın gördüğü o rüyanın bir neticesi olduğunu; Allah Teâlâ’nın onu gerçek çıkardığını söyledi. Peşinden de, hapisten kurtulması ve tüm ailesinin Mısır’a gelmesi gibi Cenâb-ı Hakk’ın kendisine olan hususi ikram ve ihsanlarını zikretti. Ondaki affedicilik, sabır ve tahammüle bakalım ki, kardeşleriyle arasında olup biten meselelerde suçu şeytana yüklediği gibi, suçlarını hatırlayıp üzülmemeleri için ne kuyuya atılmasından ne de oradan kurtuluşundan hiç bahsetmedi.

Allah Teâlâ’nın Latîf ism-i şerifinde iki mâna vardır:

  Nihâyetsiz lutuf sahibi, kullarına bol bol ihsan eden, nimet veren.

  Murad ettiği işleri yoluna koymak ve neticeye erdirmek için çok ince ve çok güzel tedbirler alan; işlerin inceliklerini çok iyi bilen, rıfk ile muamele eden.

Fiildeki rıfk yani yumuşaklıkla anlayış ve kavrayıştaki letâfet bir araya geldiğinde lütfun mânası tam olarak gerçekleşir. Bunun ilim ve fiilde kemâli ise sadece hakiki Latîf olan Allah Teâlâ’ya mahsustur. Kulun bu isimden alacağı nasip ise, insanları Allah’a davet ve onları âhiret nimetlerine eriştirmek hususunda, aynen Hz. Yûsuf’un yaptığı gibi, sertlik, ayıplama ve düşmanlığa sapmadan son derece yumuşak ve lutufkâr olmaktır.

Yûsuf (a.s.) sonra Rabbine yönelerek şöyle niyaz etti:

Yusuf Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Yusuf Suresi 99. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.