Zafere Götüren Sabır Nasıl Bir Sabırdır?
Bela ve musibetler karşısında nasıl sabır göstermemiz gerekiyor? Sabır ve sebat gösterirken nasıl bir tavır takınmalıyız? Zafere götüren sabır…
Eskilerin “Dâru’l-ibtilâ” diye ifade ettikleri dünya hayatı, elbette büyük bir imtihan sahnesidir. Bu sınavdan müjdeli bir sonuçla çıkmak, Kur’ân-ı Kerim’in beyanına göre ancak sabırla gerçekleşebilecektir. Sabır, hem dünyevî hem de uhrevî kazanç ve zaferlerin en önemli vasıtalarından biridir. Hem kayıplar, korkular ve eksilmeler karşısında yığılıp kalmamak ve hem de kazanmak, başarmak ve zaferler elde etmek için sabır nimetine ihtiyaç büyüktür. Ve bu sabır, kaynağı sadece kendi iç dünyamızda mevcut olan bir enerji ve direnç mekanizması değil, zaman zaman dış desteğe ihtiyaç hisseden ve özellikle Rabbimizin hususi ihsanıyla gerçekleşebilecek yüce bir ikram-ı ilâhîdir.
Sabır, “acıya katlanma, sıkıntıya göğüs germe; Allah’a tevekkül ederek O’ndan gelen sıkıntılara tahammül gösterme; insanın kendisini, aklın ve dinin yapılmasını gerekli gördüğü işleri yapmaya veya yapılmasını yasakladığı, uygun bulmadığı davranışlardan uzak durmaya zorlaması; kişinin hayırlı amacına ulaşma yönündeki direnci” gibi anlamlarda kullanılır.
BELA VE MUSİBETLER KARŞISINDA SABIR
Kimi âlimler sabrı, pasif sabır ve aktif sabır diye iki kısımda değerlendirirler. Ancak kanaatimizce pasif sabır diye ifade ettikleri de hakikatte aktif bir sabırdır. Şöyle ki:
Başa gelen belâ ve musibetler karşısında gösterilen sabır, sadece sükût edip beklemekten ibaret değildir. Gam ve kederini içine gömmek, hüzün denizinde iradesi felç olmuşçasına bir meyyit misali dalgalara kendini bırakmak da methedilen sabır değildir. Belki böylesi durumlarda sabır, gelen sadmeyi önce sükûnetle karşıladıktan sonra dili ve hali üzerinde kontrolü kaybetmeden, fikir ve duygu dünyasında alabora olmadan, başı dönmeden dengeyi muhafaza edebilmektir. Bu duruş, pasif bir direniş değil son derece diri ve aktif bir direnç göstermektir. Bu nevi sabrı gösterebilmenin temelinde yatan güçlü inanç ve bakış açısı şudur: “Biz her şeyimizle Allah’a aidiz ve hepimiz her şeyimizle yalnız O’na dönecek kimseleriz”. Mademki O’nunlayız ve nihayet dönüşümüz O’nadır; öyleyse hiçbir şey bitmiş değildir. Alınanın yerine daha iyisini vermek de O’nun elindedir. Böylesi bir bakış açısına sahip bir kişi ümitsizlik girdabında eli kolu düşmüş ve iradesi felç olmuş bir konuma düşmeyecektir. Firavunun iman etmiş sihirbazlara yönelik tehdidine karşı sihirbazların verdiği cevap da böylesi bir sabrın örnekliği vardır:
“(Sihirbazlar:) Âlemlerin rabbine, Mûsâ ve Hârûn’un rabbine iman ettik” dediler. Firavun dedi ki:
“Ben size izin vermeden ona iman ettiniz öyle mi? Şüphe yok ki bu, halkını şehirden çıkarmak için orada kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında göreceksiniz! Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım!” Onlar da:
“Biz de rabbimize dönmüş oluruz” dediler; “Sen, rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandık diye, sırf bu yüzden bizden intikam alıyorsun. Ey rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve müslüman olarak canımızı al!” (Araf Sûresi 121-126)
Dikkat edilirse buradaki sabır niyazı, Hak üzere kalma adına dirençlerinin kırılmaması duasıdır. Böylesi bir sabra elbette pasif bir sabır denilemez. İradelerinin çözülmemesi, korkunun kendilerini zaafa düşürmemesi ve gönül pekliğinin ve sebatının korunması adına ciddi bir dik duruştur. Bu ve benzeri durumlarda sabır talebi bir güç niyazıdır. Hatta takatlerinin üstünde gibi duran iptilalara karşı artı bir takat ve direnç isteğidir.
SABIR GIDASI
İnsan zayıf yaratılmıştır. Bu yönüyle zayıflığını takviye edecek sabır gıdası, onun acılarını hafifletecek, gücüne güç katacak ve esen şiddetli fırtınalar karşısında bile yere serilip kalmasına mani olacaktır.
Sabır, sadece kayıplar ve sadmeler karşısında değil, yeni yeni fetihler, kazançlar ve yükselişler için de zaruri bir azıktır. Böylesi durumlarda sabır talebi, bir yönüyle sebatkarlık niyazı bir yönüyle de ilave bir güç niyazıdır. Sabrın bu çeşidine hedefi gerçekleştirme ve zafer kazanma yolunda iradenin çelikleşmesini istemek de diyebiliriz. Bütün zaferlerin temelinde böylesi sabır örnekleri vardır. Tâlut ve ordusunun düşmanla karşılaştıklarında Rablerine dua ve yakarışlarında istedikleri sabır böylesi bir sabırdır:
“Câlût ve askerlerinin karşısına çıkınca da "Rabbimiz! Bizi sabırla donat, bize sebat ver ve inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!" diye niyazda bulundular.” (Bakara; 250)
SABREDİN, SABIR VE SEBAT GÖSTERMEDE YARIŞIN!
Müminlerin gerek kendi nefislerine karşı ve gerekse düşmanlarına karşı adeta bir sabır yarışına girmeleri tavsiye edilir:
“Ey iman edenler! Sabredin, sabır ve sebat göstermede yarışın, düşmana karşı hazırlıklı olun (birbirinize dayanıp bağlanın), Allah’a karşı gelmekten sakının ki korktuklarınızdan emin ve umduklarınıza nail olabilesiniz.” (Âl-i İmrân; 200)
Sabır, ilahi yardımı kulun üzerine çeken en önemli âmillerden biridir. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın sabırla ilgili şu tespitleri de dikkat çekicidir: “Allah Teâlâ’nın esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) biri de “Sabûr” ism-i şerîfidir. Her kimde sabır varsa onda kudret-i ilâhiyeden bir tecellî şulesi vardır. Hele bu ehl-i sabır, bir yere gelip bir cemaat olurlarsa her hâlükarda ilahî yardıma ererler; zira “Allah sabredenlerle beraberdir” buyrulmuştur. Allah onların dâima dostu ve velîsidir; dualarına, taleplerine icâbet için nusret-i ilâhiye dâima onların yanlarında dolaşır.”
Ferdî hayatta başarılar, çoğu zaman kişinin kendi sabır ve sebatla çalışmasına bağlı olduğu gibi, cemiyetlerin, orduların ve nihayet devletlerin zafer ve ilerlemesi de toplu olarak hedeflerini gerçekleştirme adına sabır ve sebatla hareket eden takımlar ve ekipler olmalarına bağlıdır. Bu nimetten mahrum olanlar, ilerlemek bir tarafa hemen ilk sadmede kökünden yıkılacak ve kısa sürede yok olup gideceklerdir. Bunun içindir ki hüsrandan kurtulacak olanların olmazsa olmaz vasıflarından birisi, birbirlerine sürekli sabır ve sebat telkininde bulunmalarıdır.
Hulasa bütün çeşitleriyle sabır, ulaşılması gereken hedefler adına yapılması gereken ne varsa irade zaafiyeti göstermeden bu yolda her çeşit hazırlığı yapmak, yıkıcı ve yıpratıcı hadiseler karşısında çözülmemek ve Hakk’a tevekkülle daima ümit penceresini açık tutabilmektir. Böylesi bir sabır azığı olmadan hem hayat yolculuğu hem de takva yolculuğu zaferle taçlanmayacaktır. Öyleyse maiyyet-i ilahiyeye girmek ve O’nun nusretine (yardımına) ermek için birbirlerine âdeta sabır direği olacak şekilde kenetlenmiş bir cemiyet olmak nice zaferlerin vesilesi olacaktır.
Kaynak: Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Sayı: 454