Zâhirî İlim Erbâbının İllâ Tarîkata Girmesi Gerekir mi?
Zâhirî ilim (hadis, kelâm ve fıkıh, vb. dinî ilimler) erbâbının illâ tarîkata girmesi gerekir mi? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...
Böyle kesin bir kural yoktur. Ancak tasavvuf ile zâhirî ilim birbirini bütünleyen şeylerdir. İlim erbâbının mânevî kemâli tamamlamak üzere ahlâkî ve mânevî açıdan kendisinden üstün gördüğü birine intisâb etmesinde yarar vardır. Çünkü sâdece ilim, rûhî itmînân için yeterli değildir. Ayrıca bir mürşide intisâb eden ilim adamı, kendisinden üstün birinin varlığını kabûl etmek sûretiyle nefsinin önemli bir direncini kırmış sayılır. İnsanın dâimâ yanında küçüleceği bir büyükle beraber bulunması, nefsânî duygularını frenlemede ve o modele uygun olarak şahsiyetini inşâda önemli bir imkândır.
İnsanın bir şeyi sâdece öğrenmesi yetmez; bir de öğrendiğinin nasıl yapılacağını öğrenmesi gerekir. Bunun yolu, bu işi gerçekleştirmiş birinin eğitiminden geçmektir. Kur’an ve diğer kitaplarla birlikte bir de onların uygulayıcısı bir peygamberin gönderilmesi insan tabîatında bulunan görerek ve uygulayarak öğrenme meylinden kaynaklanmaktadır. İnsanoğlu soyut/mücerred konu ve kavramlarla hükümleri, somut/müşahhas şeyler kadar râhat kavrayamaz. Bu yüzden örneğe ihtiyâcı olur.
Bütün bunlara rağmen bir tarîkata girmek istemeyen ilim adamının illâ girmesini gerektirecek bir hüküm olmadığını tekrarlayalım. Çünkü bu iş gönül ve sevgi meselesidir.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları