Zâlime Karşı Mazlumun Yanında

Her şartta Müslümanın yanında olmak gerekir mi? Allah dostlarına düşmanlık etmenin

Câbir bin Abdullah -radıyallahu anh-’dan rivâyete göre:

HER ŞARTTA MÜSLÜMANIN YANINDA OLMAK

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Her kişi -ister zâlim olsun ister mazlûm olsun- Müslüman kardeşine yardım etmelidir. Din kardeşi zâlim ise irtikab etmekte olduğu zulümden nehyetmelidir. Bu da zâlim için bir nusret ve yardımdır. Mazlûm ise esasen nusret ve yardıma muhtaç ve müstahaktır.” (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, 4 / 254)

Sehl ibn-i Muâz -radıyallahu anh-’dan rivâyete göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Her kim bir mü’mini bir münâfıktan himâye eder, korursa kıyâmet günü Cenâb-ı Hak bu himâye eden mü’minin vücûdunu cehennem ateşinden siyânet için bir melek gönderir.” (Sünen-i Ebû Dâvud)

İbn-i Abbas -radıyallahu anh-’ın Kitâb-ı Tevbih’de rivâyetine nazaran Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- iu hadîs-i kudsîyi beyân buyurmuştur:

“Cenâb-ı Hak -azze ve celle- Hazretleri, izzetim ve celâlim hakkı için eninde sonunda zâlimlerden mazlûmun intikamını alırım. Yine böyle bir mazlûmun zulme uğradığını görüp de mazlûma muâvenete gücü yettiği halde yardımını esirgeyen katı yürekli kimseden de mazlûmun intikamını alırım buyuruyor.”

ZULÜM, ZALİM İÇİN KIYÂMET GÜNÜNDE ZULMETTİR

Abdullah bin Ömer -radıyallahu anh-’den Nebî –sallallahu aleyhi ve sellem-’in: “Zulüm, zalim için kıyâmet gününde zulmettir.” (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, 7 / 805) buyurduğunu rivâyet etmiştir.

Kastalânî, Abdullah bin Mes’ûd -radıyallahu anh’ın;

“Zâlim, zulmet içinde getirilip ateşten bir tâbut içine konulur.” dediğini bildiriyor.

İbn-i Cevzî zulmün iki günahı ihtiva ettiğini söylemiştir.

  1. Haksız yere başkasının malını almak veyahut mazlûma, dövmek gibi herhangi bir sûretle başkaca ezâ etmektir.
  2. Adâleti emreden Allah Teâlâ hazretlerine muhâlefet ve mübâreze etmektir ki bunun günahı evvelkinden daha büyüktür. Hiç şüphe yoktur ki Cenâb-ı Hakk’ın emânında olan mazlûma zâlimin zulmetmesi Hak Teâlâ hazretlerinin emânında olmasını tanımamak demektir ki pek büyük bir günahtır. Bunun derecesi de işlediği zulmün ve mazlûmun haline göre şiddet kesbeder.

Zulmetmek kalbin kararmasından neş’et ediyor. Eğer ki bir kalb, feyyâz-ı Mutlak hazretlerinin hidâyet nûrundan nûrlanmış olsaydı zulmün âkıbetinin kendi aleyhinde ne derece fenâ ve vahim olduğunu fehm ü idrâk edip sakınması lâzım gelirdi.

Zâlimin zulmüne yardım etmek haram olduğu gibi zâlimlere meyil ve müdâhane eylemek de câiz değildir. Nitekim Sûre-i Hûd’da:

Bir de zulmedenlere meyletmeyin. Sonra size ateş çarpar. Zâten sizin Allah’tan başka yardımcılarınız yoktur. Sonra -O’ndan da- yardım göremezsiniz.” (Hûd Sûres,113) buyurulmuştur.

ALLÂH DOSTLARINA DÜŞMANLIK EDEN...

Ebû Hureyre -radıyallahu anh-’den mervîdir:

“Allah Teâlâ hazretleri buyurur ki; benim evliyâma adâvet eden kimseye ben muhakkak îlan-ı harb eylerim.”

Yani benim dostluğumda ve hıfz-ı emânımda bulunan dâimü’l-evkât taat ve ibâdet ile meşgul olan hâs kullarıma, evliyâma kim ki adâvet ve onlara ezâ ve cefâ ederse o kimse bilmiş olsun ki ben onunla muhâribim ve onu mahv u helâk ve sonra da muazzeb eylerim ve onlara muhabbet eden kimseye de muhabbet eylerim, demektir. (Musâhabe-3, s.182, Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu-Erkam Yayınları)

İslam ve İhsan

ZALİMLERİN AKIBETİ

Zalimlerin Akıbeti

ZALİMLERİN SONUNUN NASIL OLDUĞUNA BİR BAK

Zalimlerin Sonunun Nasıl Olduğuna Bir Bak

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.