Zâriyât Suresi 48. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kuran Meali ve Tefsiri

Zâriyât Suresi 48. ayeti ne anlatıyor? Zâriyât Suresi 48. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Zâriyât Suresi 48. Ayetinin Arapçası:

وَالْاَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ

Zâriyât Suresi 48. Ayetinin Meali (Anlamı):

Yeryüzünü de biz yayıp döşedik. Doğrusu biz ne güzel döşeyicileriz!

Zâriyât Suresi 48. Ayetinin Tefsiri:

Allah Teâlâ’nın sonsuz kudretinin tecellilerini gösteren tarihî misallerden sonra burada aynı hususa delâlet eden ve Cenâb-ı Hakk’ın ölüleri diriltmeye de elbette kâdir olduğunu gösteren üç kevnî delile yer verilir:

        Göklerin yaratılması:

Allah Teâlâ gökleri büyük bir kuvvet ve kudretle binâ etmiştir. Bu bakımdan orada yaratıcının kemal derecesinde her şeye kadir olduğunu gösteren belgeler bulunmaktadır. Burada kullanılan مُوسِعُونَ (mûsi‘ûn) kelimesinde iki mâna vardır. Birincisi “güç ve kudret sahibi” demektir. Buna göre âyetin mânası şöyle olur: “Bu gökyüzünü, birinin yardımı ile değil, kendi gücümüzle yarattık. Onun yaratılması bizim gücümüzün üstünde bir şey değildir. Buna rağmen siz nasıl olur da, bizim sizi tekrar yaratamayacağımızı düşünebilirsiniz?” İkincisi ise “genişleten” demektir. Buna göre de mâna şöyle olur: “Bu büyük kâinatı biz sadece bir kere yaratıp bırakmadık, aksine o kâinatta sürekli genişletme yapıyoruz. Her an o kâinat içinde yaratmamızın yepyeni, dehşete düşüren gelişmeleri olmaktadır. Böyle güçlü ve muazzam yaratıcının şahsını, yeniden yaratma konusunda siz nasıl aciz sanabilirsiniz?”

        Yeryüzünün yayılıp döşenmesi:

İnsanların ve diğer canlıların yaşayabilmesi için yeryüzünde yapılan düzenleme akıllara hayranlık verecek derecede kudret tecellileriyle doludur.

        Her şeyin çift çift yaratılması:

Teklik yalnız Cenâb-ı Hakk’a mahsustur. O’nun dışında canlı cansız bütün varlıklar çift olarak yaratılmıştır. (bk. Ra‘d 13/3; Yâsîn 36/36) Evrende her şeyin eşi olduğu, ancak onunla bir anlam kazanıp sonuç verdiği gibi, bu aynı zamanda dünya hayatının bir eşi olarak âhiretin varlığının da zaruri olduğunu ortaya koyar. Çünkü ağaçlar eşleşmeden meyve vermediği gibi, âhiretle eşleşmeyen dünya hayatı da meyvesiz ve mânasız kalır.

Bu delillerin beyân edilmesinden maksat şudur: Bunları yaratan Allah Teâlâ, Hz. Muhammed (s.a.s.)’i peygamber olarak göndermiş ve onun vasıtasıyla insanları tevhide ve yalnızca kendine kulluğa davet etmektedir. O halde şirki terk edip tevhide, putlara kulluğu bırakıp Allah’a kulluğa, küfrü bırakıp imana, sapıklığı bırakıp hidâyete, şeytana itaatten Rahman’a itaate, cehaletten ilme, günahlardan tevbeye, nefislerin tasallutundan kurtulup Allah’a koşmak; Allah Teâlâ’nın kulluğu ve zikrinde müstağrak olmak gerekir. Değilse Fuzûlî’nin:

“Kim ki Allah’tan ibâ eyler

Başka dergâha ilticâ eyler.”

“Allah’tan, Allah’a kulluktan, O’na doğru koşmaktan yüzçeviren kimse, kesinlikle Allah’ın dergâhını bırakıp başka bir dergâha sığınmış olur” beytinde bahsettiği büyük tehlikeye düşmüş olur.

Ebussuud b. Ebulaşâir (k.s.) Allah’a yakın kul olabilmenin temel esasları olarak şunları söyler:

  “Tam bir kalp huzuru ile dili Allah Teâlâ’yı zikirle meşgul etmek.

  Kalbi Hakk’ın murakabesine, yakınlık duygusuna çekmek. Hatta biraz da zorlayarak…

  Allah rızâsı için nefsin boş arzularıyla mücadele etmek.

  Hakk’a tam kulluk edilmesi için temiz lokma yemek. Yani helâl lokma. Zira helâl lokma esastır. Duygular onunla temizlenir, kalp onunla sâfiyetini bulur.” (Velîler Ansiklopedisi, II, 586)

Peygamber (s.a.s.)’in tebliğ ettiği dinin esas mesajı budur. Ama ne çare ki insanlar, kendileri için rahmet olarak gönderilen bu mesajların kıymetini bilememişlerdir:

Zâriyât Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Zâriyât Suresi 48. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...