Zaviye Ne Demek? Zaviye Ne Anlama Gelir?
Zaviye ne demek? Zaviye kelimesinin anlamı nedir? Zaviye kelimesine örnek cümleler...
Zâviye: Köşe, açı. Küçük tekke anlamlarına gelmektedir.
ZAVİYE KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER
Osmanlı’da kurulan vakıfların çeşitlerini ve hizmet sahalarını tam olarak tespit edip sayabilmek mümkün değilse de, bunların şümûlü hakkında
bir fikir sahibi olabilmek için, en mühimlerinden birkaç tanesini şöyle sıralayabiliriz:
-Câmî, mescid, tekke, zâviye ve türbelerin inşâ ve bakımı,
-Medrese, dâru’l-huffâz, dâru’l-hadîs vb. ilim müesseseleri vb...
Bunlara ilâveten akla gelebilecek her sahada vakıf tesis eden Osmanlılar, kendi medeniyetlerini âdeta bir “vakıf medeniyeti” telâkkî ettirecek
ölçüde hayır ve hasenât zenginliği ortaya koymuşlardır. Gerçekten vakıflar, Osmanlı Medeniyeti’nin bir alâmet-i fârikası sayılabilir.
*****
Allâh Teâlâ, Osman Gâzî’ye uzun müddet ayakta kalacak büyük bir devlet ihsân etti, git müjdele!» demiş. Kumral Abdal, beni tanımadığı için o mübârek zât, çehresini târif etmiş ve bazı alâmetler söylemiş. Kumral Abdal da beni bulup bu müjdeyi verdi.
Çok sevinmiştim. Kumral Abdal’a:
«–Şu anda bir kılıçla bir maşrabamdan başka bir şeyim yok. Bunları hediyem olarak kabul et!» deyip, onları verdim. Kumral, maşrabayı alıp kılıcı
geri verdi. Sonraları ben de ona bir zâviye yaptırdım ve Yenişehir civârında bazı tarlalar vakfettim.”
*****
İşte bu hususta Hak dostlarının hâl, davranış ve îkazları, paha biçilmez bir kıymet taşımaktadır. Çünkü hayâtımızı evliyâullâh hazarâtı gibi kalbî bir rikkat ve uyanıklık içinde geçirebilmek, her gün yaşadığımız yirmi dört saati îman zâviyesinden muhâsebe edebilmekle mümkündür.
*****
Yâ Rabbî! Mevlânâ ve emsâli Hak dostları gibi kâinâtı ilâhî muhabbet nazarıyla temâşâ edebilmeyi, onu duygu derinliği, vicdan ürperişleri ve îmânî
heyecanlar zâviyesinden seyredebilmeyi, gözlerden akan nedâmet şebnemleri ile gufrân iklîmlerine ulaşmayı, yüz akı ve vicdan huzûruyla Sen’in huzûruna varabilmeyi cümlemize nasîb eyle! Gönül âlemlerimizi, Peygamber vârisi Hak dostlarının feyz, rûhâniyet ve irşadlarıyla âbâd eyle!.. Âmîn!..
*****
Said Nursî bu konuyu şöyle hulâsa eder:
“Kur’ân-ı Kerîm, yirmi üç senede ihtiyâca göre kısım kısım indiği hâlde, öyle bir tenâsübe sahiptir ki, sanki bir defâda nâzil olmuş gibi bir kemâl gösterir. Bu zaman zarfında muhtelif ve birbirinden uzak sebeplerle nâzil olduğu hâlde, tek bir sebeple inmiş gibi bütünlük arz eder. Farklı farklı ve mükerrer suâllerin cevâbı olarak geldiği hâlde, bütün insanların müşterek ihtiyaç ve arzularını tatmin edecek bir birliğe sahiptir. Pek çok farklı hâdisenin hükmünü beyân etmek için nâzil olduğu hâlde, sâdece bir hâdisenin açıklaması imiş gibi mükemmel bir intizam ihtivâ eder. Birbirine zıt ve çok farklı hâllerde sayısız muhâtabın anlayışına münâsip üslûplarda nâzil olduğu hâlde, öyle güzel bir selâset gösterir ki, sanki aynı durumdaki ve aynı anlayış seviyesindeki insanlara hitâb ediyormuş gibi herkes onu kendi zâviyesinden kolayca anlayabilir. Hattâ her bir sınıf, asıl muhâtabın yalnızca kendisi olduğunu zanneder.” (Nursî, Külliyât (25. Söz), I, 187)
*****
Murad Han, fethettiği yerlere, devrin mânevî büyüklerini yerleştirdi. Oralara, zamanının en mükemmel ilim ve irfan müessesesi olan tekke ve zâviyeler inşâ ettirdi.
YORUMLAR