Zebur Nedir? Zebur Hakkında Kısaca Bilgi

Peygamberler Tarihi

Kur’ân-ı Kerîm’de “Zebûr” kelimesiyle birlikte onun çoğulu olan “zübur” kelimesi de geçmektedir. Zebûr, kitap; zübur ise kitaplar mânâsına gelmektedir.

Zebûr kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de üç yerde geçer ve bunların hepsi de Hazret-i Dâvûd ile alâkalıdır.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

وَآتَيْناَ داَوُد َزَبوُراً

“…Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.” (en-Nisâ, 163)

Zübur kelimesi ise, sırf Hazret-i Dâvûd’la alâkalı değil, umûmen bütün peygamberlere verilen kitaplarla ilgili olarak geçmektedir.

Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur:

وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ اْلأَوَّلِينَ

 “Şüphesiz o, evvelkilerin (eskilerin) kitaplarındadır!” (eş-Şuarâ, 196)

Bu âyet-i kerîme aynı zamanda, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in daha önceki ilâhî kitaplarda da müjdelendiğine telmihte bulunmaktadır.

Hazret-i Dâvûd’a verilen Zebûr hakkında Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle bir mâlumat vardır:

وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ اْلأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ

“And olsun Zikir’den (Tevrât’tan) sonra Zebûr’da da: «Yeryüzüne sâlih kullarım vâris olacaktır!» diye yazmıştık.” (el-Enbiyâ, 105)

Kur’ân-ı Kerîm’de Zebûr ile alâkalı olarak daha fazla bir bilgi bulunmamaktadır. İslâmî kaynaklar, Hazret-i Dâvûd’a Zebûr’un verilmesini, O’nun üstün husûsiyetlerinden biri olarak nakletmektedirler.

İslâm âlimleri, Zebûr’da ahkâmla ilgili meselelerin olmadığını, onun sâdece Cenâb-ı Hakk’a yönelik ilticâ ve münâcâtlardan ibâret olduğunu ifâde ederler.

Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-’dan sonra gelmiş olan Hazret-i Dâvûd -aleyhisselâm-, ahkâm husûsunda Tevrât ile amel etmekteydi. Zebûr ise, insanlarda Allâh aşkını ve muhabbetini, Cenâb-ı Hakk’a tazarrû ve ilticâyı daha kâmil bir sûrette gerçekleştirmeyi hedefleyen ilâhîlerin mecmûuydu.

Zebûr, tamâmen manzum bir kitaptır. Nitekim Kitâb-ı Mukaddes’te “Mezmûrlar” ismiyle bir bölüm bulunmaktadır ki bu, mûsikî eşliğinde söylenen manzum parçalar mânâsındadır. Sayıları 150 adettir. Bunların 70 kadarı Hazret-i Dâvûd’a nisbet edilmekte, diğerlerinin ise başkalarına âit olduğu ifâde edilmektedir.

Dolayısıyla bugünkü Zebûr, Kur’ân-ı Kerîm’de Hazret-i Dâvûd’a verildiği bildirilen Zebûr değildir. Zîrâ Kitâb-ı Mukaddes bütün bölümleri ile ilk geldiği şekilde muhâfaza edilip kaydedilememiş, günümüze kadar pekçok beşerî müdâhalelere uğramıştır. Bu tarihî hakîkat, Zebûr’un da aslî ve orjinal şekliyle mevcut olabileceği ihtimâlini ortadan kaldırmaktadır.

Nitekim bugünkü Zebûr, Hazret-i Dâvûd’un vefâtından beş yüz yıl sonra yazılmaya başlanmıştır. Ayrıca Zebûr’a Dâvûd -aleyhisselâm-’ın hayâtı ve teblîğâtına ilâveten, kaynağı bilinmeyen yaklaşık 100 meçhul şâirin şiirlerinin de ilâve edildiği rivâyet olunmaktadır.

Günümüzdeki Zebûr’un, tam olarak kimin tarafından kaleme alındığı ve vahiy ile mi yoksa ilhâmen mi yazıldığı bugüne kadar tespit edilememiştir. Müsteşrik Horn:

“Zebûr’un Dâvûd Peygamber tarafından yazıldığını ileri sürenler, aslı olmayan çok zayıf bir kanaattedirler; bu düşüncenin yanlışlığı açıktır.” der.

Zebûr’daki Tanrı telâkkîsi de, Tevrât’taki gibi antropomorfik, yâni Cenâb-ı Hakk’a sûret izâfe edici şekildedir. Kitâb-ı Mukaddes’in diğer bölümlerinde olduğu gibi Allâh’a oğul isnâd etmek sûretiyle tevhîde aykırı bir mâhiyet arz eder. Bugünkü Zebûr’da Dâvûd -aleyhisselâm-’ın bir münâcâtında şöyle dediği rivâyet edilir:

“Rab bana dedi: «Sen benim oğlumsun! Ben seni bugün çocuk edindim!»” (Mezmurlar, 2/7)

Netîce olarak bugünkü Zebûr, sadece bir şiir kitabıdır. İçinde Dâvûd -aleyhisselâm-’a ve başkalarına atfedilen birtakım münâcâtlardan başka bir şey bulunmamaktadır. Ne kadarının hakîkî Zebûr’a âit olduğu da meçhuldür.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-3, Erkam Yayınları