Zekat İslam'ın Köprüsüdür
Dinimizde zekatın ve sadakanın önemi nedir? Zekat ile ilgili ayetler nelerdir? Zekat ile ilgili hadisler nelerdir? Peygamberimizin sahabelerle zekat ve sadaka ile ilgili konuşmaları nasıl olmuştur? Dr. Murat Kaya anlatıyor...
Talha bin Ubeydullah (r.a) şöyle anlatır:
“Necid ahâlîsinden saçı başı darmadağın (fakîr) bir kişi Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in huzûr-u âlîlerine geldi. Uzaktan sesini karmakarışık duyuyor fakat ne söylediğini anlayamıyorduk. Nihâyet yaklaştı. Meğer İslâm’ın ne olduğunu soruyormuş. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) ona cevaben:
«‒Bir gün bir gece içinde beş vakit namaz!» buyurdular.
Adamcağız:
«‒Bunlardan başka kılmam gereken namaz var mı?» diye sordu.
Efendimiz (s.a.v):
«‒Hayır, ancak nâfile namazlar kılmak istersen o başka!» buyurdular.
Ondan sonra Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz:
«‒Bir de Ramazan orucu.» buyurdular.
Adamcağız yine:
«‒Bundan başka tutmam gereken oruç var mı?» diye sordu.
Efendimiz (s.a.v):
«‒Hayır, ancak nâfile olarak tutmak istersen o başka!» buyurdular.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) ona zekâtı da zikrettiler.
Adamcağız yine:
«‒Bundan başka vermem gereken birşey var mı?» diye sordu.
Efendimiz (s.a.v):
«‒Hayır, ancak nâfile sadaka ve infaklarda bulunmak istersen o başka!» buyurdular.
Bundan sonra o sahâbî dönüp gitti. Giderken:
«‒Vallâhi bundan ne fazla ne de eksik yaparım!» diyordu.
Onun bu sözünü işiten Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):
«‒Eğer sözüne sâdık kalırsa felâha erdi!» buyurdular. (Buhârî, Îmân, 34)
BU HADİSTEN NE ANLAMALIYIZ?
Bu hadîs-i şeriften anladığımıza göre sahâbe-i kirâm, İslâmî ilimleri öğrenmek için yolculuk yapmış ve pekçok meşakkatlere katlanmışlardır.
“Zekât” kelimesi; “temizlemek” ve “artırmak” mânâlarına gelir. Yüce Rabbimiz, emrine itaat ederek zekâtını güzelce ödeyen kullarının nefislerini bencillik, cimrilik, mal ve dünya sevgisi gibi mezmûm sıfatlardan temizleyerek onları güzel ahlâk sahibi kullarından eyler. Bununla birlikte, mallarını da temiz ve helâl u hoş kılıp bereketlendirir. Âyet-i kerimelerde şöyle buyrulur:
“Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlervearındırıp yüceltirsin…” (et-Tevbe, 103)
“Siz hayır yolunda ne harcarsanız, Allah onun yerine bir diğerini lûtfeder...” (Sebe, 39)
ZEKAT İLE İLGİLİ HADİSLER
Zekât, insanları sevgi, saygı ve kardeşlik bağlarıyla kaynaştırıp bir araya getirir. Bu sebeple Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):
“Zekât, İslâm’ın köprüsüdür” buyurmuşlardır. (Beyhakî, Şuab, III, 20, 195; Heysemî, III, 62)
Bu hadis-i şerif, zekâtın aynı zamanda âhirette kurulan bir köprü olduğunu da beyan etmektedir. Katâde’nin nakline göre;
“Zekât, Cehennem ile Cennet arasında bir köprüdür. Kim zekâtını öderse köprüyü geçerek Cennet’e nâil olur.” (Abdurrazzâk, Musannef, IV, 108)
Beşîr bin Hasâsiyye (r.a) der ki:
Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’e bey’at etmek için geldim. Bana, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed’in de O’nun kulu ve Rasûlü olduğuna şehâdet etmemi, namaz kılmamı, zekât vermemi, İslâm üzere haccetmemi, Ramazan orucunu tutmamı ve Allah yolunda cihâd etmemi şart koştular.
Ben şöyle dedim:
“–Ey Allah’ın Rasûlü! Vallâhi bunlardan ikisine gücüm yetmez. Onlar da cihâd ve sadakadır. Müslümanlar, cepheden kaçan kimsenin Allah’ın gazabına uğramış olarak döneceğini söylüyorlar. Ben ise cihâd meydanına varınca, nefsimin korkuya kapılıp ölmeyi istememesinden endişe ediyorum.
Sadakaya gelince, vallâhi benim küçük bir koyun sürüsü ve on deveden başka bir şeyim yoktur. Onlar da âilemin maîşet kaynağı ve binek hayvanlarıdır.”
Rasûlullah (s.a.v) elini yumdu, salladı ve şöyle buyurdular:
“–Cihâd yok, sadaka yok, peki ne ile Cennet’e gireceksin?!”
Ben hemen:
“–Yâ Rasûlallah, sana bey’at ediyorum!” dedim ve koştuğu bütün şartlar üzerine bey’at ettim. (Ahmed, V, 224; Hâkim, II, 89/2421; Beyhakî, Şuab, V, 8; Heysemî, I, 42; İbn-i Kesîr, Tefsîr, II, 306, [el-Enfâl, 16])
Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Su ateşi söndürdüğü gibi sadaka da günah(ın azâbını) söndürür.” (Tirmizî, Îmân, 8/2616. Ayrıca bkz. İbn-i Mâce, Fiten, 12)
“İnsanlar arasında hüküm verilinceye kadar herkes sadakasının gölgesinde olacaktır.”
Bu hadîsin râvîlerinden Ebu’l-Hayr, hergün mutlaka bir sadaka vermeye gayret ederdi. Bu bir kek, bir soğan ve benzeri şeyler olsa bile. (Ahmed, IV, 147-8; Heysemî, III, 110)
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, zekâtı ağır bir yük olarak görmeye başlayan toplumların başına bir kısım belâların geleceğini de haber vermiştir. (Tirmizi, Fiten, 38/2210, 2211) Bu husustaki hadîs-i şerîflerin biri şöyledir:
“Mallarının zekâtını vermekten kaçınan her millet, mutlaka yağmurdan mahrum bırakılır ve hayvanları olmasa, onlara yağmur yağdırılmaz.” (İbn-i Mâce, Fiten, 22; Hâkim, IV, 583/8623)
ZEKAT İLE İLGİLİ AYETLER
İbn-i Abbâs (r.a):
“‒Kimin hacca gidecek veya zekât farz olacak kadar malı bulunur da bu farzları ifâ etmezse, ölüm sırasında dünyaya geri dönmeyi (rec’a) taleb eder” buyurmuş ve şu âyetleri okumuştur:
“Ey iman edenler, mallarınız ve evlâtlarınız sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın! Kim bunu yaparsa işte onlar hüsrâna uğrayanların tâ kendileridir. Herhangi birinize ölüm gelip de: «Ey Rabbim, beni yakın bir müddete kadar geciktirsen de sadaka versem ve sâlihlerden olsam» demesinden evvel size rızık olarak verdiğimiz şeylerden infâk edin! Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi asla tehir etmez. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (el-Münâfikûn, 9-11) (Tirmizî, Tefsir, 63/3316)
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Bir kimseye Allah Teâlâ mal verir, o da zekâtını ödemezse, bu mal kıyamet günü oldukça zehirli büyük bir yılan hâlinde karşısına çıkarılır. (O ejderhanın) yanaklarının üzerinde (gazap ve zehirinin şiddetini gösteren) iki siyah nokta vardır. O gün bu azgın yılan, mal sahibinin boynuna dolanıp (ağzını kapatacak şekilde) iki yanağından şiddetle ısırır ve:
«–Ben senin (dünyada çok sevdiğin) malınım, ben senin hazînenim!» der.”
Rasûlullah (s.a.v), sözlerine delil olarak şu âyet-i kerimeyi okudular:
“Allah’ın fazlından kendilerine verdiği nimetleri başkalarından esirgeyenler sakın bunu haklarında hayırlı sanmasınlar; bilakis bu, onlar için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şeyler kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Kaldı ki göklerin ve yerin mirası hep Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Âl-i İmrân, 180) (Buhârî, Zekât, 3; Tirmizî, Tefsir, 3/3012)
Cenâb-ı Hak diğer bir âyet-i kerimede de şöyle buyurur:
“…Altın ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda infak etmeyenler yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! (O paralar) Cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki): «İşte bu, kendiniz için yığdığınız servettir. Artık topladığınız hazinelerin (azabını) tadın!».” (et-Tevbe, 34-35)
Sahâbî burada şu âyet-i kerimeye telmihte bulunmaktadır:
“Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp mevzi tutma durumu dışında, kim öyle bir günde, onlara (kâfirlere) arka çevirirse muhakkak ki o, Allah’ın gazabına uğramış olarak döner. Onun yeri de cehennemdir. Orası, varılacak ne kötü yerdir!” (el-Enfâl, 16)