Zekât Ne Zaman Ödenmelidir?

Zekât ne zaman ödenmelidir? Hayırda acele etmenin fazileti ve önemi nedir?

Zekât yıllık bir ibâdettir.

Namaz günde beş vakit, hac ömürde bir defadır. Zekât ise, farz oruç gibi, her yıl tekrarlanır.

Bu husûsiyetinden dolayı, onun bir başlangıç tarihinin tespit edilmesi îcâb eder. Her yılın zekâtını ayrı ayrı tespit ve îfâ gerekir.

Dînimizde ibâdetler dâimâ hicrî / kamerî takvime göre tespit edilmiştir. Bu sebeple, zekât için de, ilk zekât borçlusu olunan tarih şeklinde hicrî takvim ile bir başlangıç günü tayin edilmelidir.

Kamerî sene takrîben 355 gün, şemsî sene de küsurâtıyla 365 gündür. Aradaki 10 ilâ 11 günlük fark, 33 senede artı 1 seneye tekabül eder.

Bir başka ifadeyle;

33 sene mîlâdî yıla göre zekât veren kişi, bu müddetin sonunda, dînimizin esas aldığı kamerî yıla göre 1 yıl zekât vermemiş olur.

Eğer, kişi; Mart veya Aralık gibi şemsî aylarda işyerlerinde yapılan sayımlardan istifâde ile zekâtını bu şekilde hesaplamak istiyorsa, hicrî takvimle sayım ve hesaplamada zorluk yaşayacak ise, 40’ta 1 (% 2,5) olan nisbeti bir miktar artırarak, hicrî-milâdî farkını kapatma yoluna gidebilir. Yani % 2,7 veya 2,8’e tekabül ettirebilir. Dilerse % 3 olarak da verebilir, bu daha uygun olur.

Zaten zekât verilen kişiler arasında ehil olmayanların bulunması gibi daha birçok endişe ile, bu nisbetin bir miktar artırılmasında ihtiyat bakımından fayda vardır.

Artırılan kısım, zaten hayrat olarak bize âhiret sermâyesi olacaktır. Fakat hiç artırmadan verir de; saydığımız ihtimallerden dolayı bir kısmı yerini bulmamış olursa, biz zekâtımızı eksik vermiş, farz bir ibâdeti noksan işlemiş oluruz.

Hâsılı;

Zekât borcumuzu titizce hesaplamalıyız, fakat verirken cimrice hesaplar içinde olmamalı, artıra artıra, bol bol vermeliyiz.

NE ZAMAN ÖDENMELİ?

Zekât hesaplandıktan sonra geciktirilmeden ödenmelidir. Belirli bir takvim içinde ödenebilir.

Yüksek enflâsyonun yaşandığı zamanlarda, tespit edilen tarihten, muhtacın eline ulaşacağı zamana kadar parada bir değer kaybı olmaması için zekât miktarını kıymet kaybetmeyecek, altın gibi bir esasa bağlamak lâzımdır. Eğer bu şekilde sâbitlenmediyse derhâl ödemelidir.

Geçmiş yılların zekâtını ihmâl etmiş kişiler de, bu hatalarını telâfî ederken, bunu, o yıllarda ne kadar altına tekabül ettiğini tespit ederek yapmalıdırlar. Ayrıca zekâtını geciktirdiği için Cenâb-ı Hakk’a istiğfâr etmelidir.

HAYIRDA ACELE ETMEK

Hasan-ı Basrî Hazretleri’nin şu kıssası, hayrın geciktirilmemesi husûsunda pek ibretli bir misaldir:

Bir derviş, Hasan-ı Basrî Hazretleri’nden bir şey ister. O da hemen ayağa kalkıp gömleğini çıkarır ve dervişe verir. Oradakiler;

“–Ey Hasan, evine gidip oradan bir şeyler verseydin ya!” derler.

Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle cevap verir:

“–Bir defasında bir muhtaç mescide geldi ve; «Açım!» dedi. Biz gaflet edip hemen yiyecek getirmedik. Onu mescidde bırakıp evlerimize gittik. Sonra da unuttuk. Sabah namazına geldiğimizde bir de baktık ki, zavallı vefât etmiş. Kefenleyip defnettik.

Ertesi gün, yakaza hâlinde mânevî bir zuhurat olarak, o garibe sardığımız kefenin mihrapta durduğunu ve üzerinde;

«Kefeninizi alın, Allah kabul etmedi!» yazısını gördüm.

İşte o gün;

«–Bundan sonra bir ihtiyaç sahibini gördüğümde onu asla bekletmeyeceğim, hemen ihtiyacını göreceğim.» diye yemin ettim.” (Bkz. Darîr Mustafa Efendi, Yüz Hadis Yüz Hikâye, haz. S. Yıldırım – N. Yılmaz, İstanbul 2001, s. 157)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Ekim, Sayı: 236

İslam ve İhsan

ZEKÂTI NE KADAR BİLİYORUZ?

Zekâtı Ne Kadar Biliyoruz?

ZEKAT NEDİR, KİMLERE VERİLİR VE NASIL HESAPLANIR?

Zekat Nedir, Kimlere Verilir ve Nasıl Hesaplanır?

ZEKAT NASIL HESAPLANIR?

Zekat Nasıl Hesaplanır?

ZEKAT İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Zekat İle İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.