Zenbilli Ali Efendi Kimdir?

Osmanlı’nın en parlak döneminde 24 yıl şeyhülislâmlık yapan devlet adamı, alim; Zenbilli Ali Efendi’nin hayatı...

Fahreddin er-Râzî’nin soyundan gelen Cemâleddin Aksarâyî’nin torunu Ahmed Çelebi’nin oğludur. İsmi smi, Alâattin Ali bin Ahmet’tir. Cemâleddin Aksarâyî’nin neslinden geldiği için çağdaşı diğer devlet ve ilim adamı akrabaları gibi Cemâlî nisbesiyle anılır. Fetva almak üzere kendisine başvuranların işlerini kısa sürede sonuçlandırmak için evinin penceresinden sarkıttığı zenbille soruları alıp cevapları yine zenbile koyup vermesinden dolayı halk arasında “Zenbilli müftü, Zenbilli Ali Efendi” olarak tanınmıştır. Doğum tarihine ve yerine dair kesin bilgi yoktur.

Çocukluğunun Konya çevresinde geçtiğine ve ilk tahsilini Karaman’da Mevlânâ Hamza’dan yaptığına bakılırsa, onun Aksaray doğumlu olduğu söylenebilir.

Eğitimi için Anadolu’dan İstanbul’a gelip Molla Hüsrev’in derslerine devam etti. Daha sonra Bursa’da Sultaniye müderrisi Hüsamzâde Efendi’nin öğrencisi oldu. Öğrenimini tamamlayınca, hocası onu kendisine asistan edinip kızı ile evlendirdi. Sonraki yıllarda değişik medreselerde müderrislik ve müftülük yaptı. 1503’de Sultan II. Bayezit tarafından şeyhülislâm olarak tayin edildi.

Daha önce, Fatih Sultan Mehmet tarafından Edirne medreselerine günde 30 akçe ücretle müderris tayin olunmuştu. Bu sırada evli ve bir çocuk babası olan müderris aldığı para ile geçinemiyor, sıkıntı çekiyordu. Fâtih ondaki kabiliyeti sezdiği için kendisine 5000 akçe ile birlikte birçok da elbise hediye ederek, onu maddi sıkıntıdan kurtardı ve daha iyi şartlarda ilim yapmasını sağladı.

HEM ŞEYHÜLİSLAM, HEM MÜDERRİS, HEM VAKIF NAZIRI

Ali Efendi, II. Bayezit’e şeyhülislâm tayin edilmesinden kısa bir süre sonra, haftada bir gün ders okutmak şartıyla, halen Bayezit meydanında bulunan ve şu anda Hat müzesi olarak kullanılan Bayezit medresesinin müderrisliğine de getirildi. Ayrıca Sultanın, ülkenin değişik yerlerinde bulunan hayratına ait vakıfların nezaretine de memur edildi. Bundan böyle, sonraki dönemlerde II. Bayezid medresesi müderrisliğiyle padişah vakıflarının nezaretinin şeyhülislâmlara verilmesi teamül haline geldi.

24 YIL ARALIKSIZ ŞEYHÜLİSLAMLIK YAPTI

Ali Cemalî Efendi, Sultan Selim Han’ın kısa süren saltanatı döneminde de makamını korudu. Kanunî döneminde de vefat tarihi olan 1525’e kadar aynı görevde kaldı. Bu duruma göre şeyhülislamlık hizmetini, Osmanlı’nın bu en parlak döneminde tam 24 yıl aralıksız ifa etti. Sultan Kanunî, ölümünden kısa süre önce, iş göremeyecek derecede hasta olduğunda bile, onu görevinden uzaklaştırmadı, fetvâ işlerinin aksamaması için bu işi yürütmek üzere ulemâdan Şeyh Bahâeddinzâde Muhyiddin Mehmet’i kendisine yardımcı tayin etti.

ALİ CUMALİ EFENDİ’YE ZEMBİLLİ DENİLMESİNİN SEBEBİ

Ali Cemâli Efendi, insanlara yardım etmek ve onların işlerini kolaylaştırmaktan büyük zevk alır, fetvâ için başvuranların işlerini, formaliteye boğmadan kısa sürede sonuçlandırırdı. Çalışmalarını konağının üst katında bulunan çardağında sürdürür, iş sahiplerini bekletmemek için onların sorularını çalıştığı odasının penceresinden aşağı sarkıttığı zembille alır, fetvâlarını yine aynı zembille aşağı gönderirdi. Böyle davranmadaki gayesi, halkın üzülmemesiydi. Çeşitli şehirlerden İstanbul’a gelenler, fetvâlarını hemen aynı gün alırlar, ertesi güne kalıp müftü kapısında çile çekmezlerdi. Bu sebeple halk arasında ‘Zembilli’ namıyla şöhret buldu.

Bürokrasinin ülkemizdeki haline bakınca, insanın ‘ işte çağdaş anlayış bu!’ dememesi mümkün değil! Osmanlı’nın dünyaya hükmetmesinin temelinde Zembilli Ali Cemâli Efendi gibi, bürokratik engellerle nefislerini tatmin etmek istemeyen, yüksek düşünceli devlet adamlarının iş başında bulunmaları yatmaktadır.

ZEMBİLLİ ALİ CUMALİ EFENDİ’NİN VASIFLARI

Ali Cemâli Efendi, özel hayatında oldukça sade ve alçak gönüllü, büyük küçük herkese değer veren üstün kişilikli biriydi. Fetvâ makamının fırsat ve imkanları, uzunca bir süre elinde bulunduğu halde, tevazuu hiçbir zaman elden bırakmamış, vefatına kadar alçakgönüllü ve debdebesiz bir hayat yaşamıştı. Zembilli Ali Efendi, devrinin en büyük âlimlerindendi. Fıkıh, usul, edebiyat, lügat, nahiv, tefsir ve hadis alanlarında otoriteydi.

Tasavvuf yönü de vardı. Müstakimzâde, Devhat’ül Meşâyih’inde, onun ‘erbâb-ı hâlden’ olduğu hususunda herkesin ittifak halinde olduğunu söylemektedir. Dervişlerin devrân ve raksına fetvâ vermiş, hatta buna dair bir de eser kaleme almıştı.

YAVUZ SULTAN SELİM’İN EMİRLERİNE İTİRAZ EDEN ŞEYHÜLİSLAM

Bir defasında büyük Osmanlı hükümdarı Yavuz Sultan Selim Han, Hazine-i Âmire memurlarından 40 civarında kişinin, görevlerini ihmal ettikleri gerekçesiyle idamlarını emretti. Bu kararı duyan Şeyhülislâm Zembilli Ali Cemalî Efendi, memurlara hukukî çerçevede ceza verilebileceğini, bu kişilerin padişah emriyle katledilemeyeceklerini, idamlarının ancak mahkeme kararıyla mümkün olacağını savunarak, Sultana kanun dışı bir uygulamaya yöneldiğini söyleme cesareti gösterdi. Bu hükmün yanlış olduğunu padişaha anlatarak onu ikna etti ve memurların öldürülmeleriyle ilgili kararın geri alınmasını sağladı.

Sert mizaçlı Sultana, kusurlu memurların görevlerine son verebileceğini, fakat onları öldürtemeyeceğini, üstelik şeriata göre; onların katlini gerektirecek bir durumun da bulunmadığını anlattı. Eğer aksini yaparsa, bunun ‘zulmen katletmek’ olacağını, böyle bir suçtan dolayı, Allah’ın katl emretmediğini ifade etti. İdamı gerektirecek cezalarda, şeyhülislâm fetvasının olması gerektiğini de belirterek, Sultanın bir nevi yetki sınırlarını çizdi.

Şeyhülislâm, öldürülmeleri emredilen kişilerin padişah tarafından affedilmesinden sonra Sultana şöyle dedi:

Hünkârım, âhiretinize müte’allik olan hıdmeti edâ itdim, şimdi mürüvvete müte’allik bir sözüm dahî kaldı. (Ahiretinizi ilgilendiren görevi yerine getirdim, şimdi de yardımınızı gerektiren bir ricam var)

Sultan’ın, ‘Onu dahî söyle’ demesi üzerine:

“Sultanım, canını bağışladığınız memurlarınızın işsiz güçsüz kalıp el açıp dolaşmaları, padişahlığınızın şanından değildir. Onları eski vazifelerine iade etmelisiniz!” dedi. Bunun üzerine hünkâr tebessüm edip memurları eski işlerine iade etti ve ikazları yerinde bularak şeyhülislama memnuniyetini belirtti.

Ali Cemalî Efendi, idaresi altında yaşayanları iş sahibi yapıp, onların şerefle yaşamalarını sağlamanın, devleti idare edenlerin aslî görevlerinden olduğunu söyleyerek, asırlar sonra, bugün bile çözülemeyen bu hususu, daha o zaman padişaha kabul ettirdi.

EN LİYAKATLİ ŞEYHÜLİSLAMLARDAN

Ali Cemalî Efendi, Osmanlı Devleti’nin en liyakatli şeyhülislâmlarından biridir. Fatih’in Şeyhülislâmı Molla Hüsrev’in hukukta başlattığı yapılanmayı daha da ileri götürerek, yeni bir devir açmış ve Osmanlı Hukuku’nun mimarları arasında yer almıştır.

ZEMBİLLİ ALİ CUMALİ EFENDİ’NİN KABRİ NEREDE?

Ali Cemâli Efendi’nin, İstanbul’un çeşitli semtlerinde cami, mescit, mektep ve hamamı vardır. Sıbyan mektebi Unkapanı Zeyrek yokuşunda, kabri aynı mektebin avlusundadır ve halen ziyarete açıktır.

Kaynak: Can Alpgüvenç, Altınoluk Dergisi, Sayı: 227

 

İslam ve İhsan

YAVUZ SULTAN SELİM'İN KARARINA İTİRAZ EDEN ŞEYHÜLİSLAM

Yavuz Sultan Selim'in Kararına İtiraz Eden Şeyhülislam

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.