Zenginlik mi, Fakirlik mi?
Zenginlik mi, fakirlik mi? Alican Tatlı Bey, İslam’ın zenginlik ve fakirliğe bakışını ayet ve hadislerin ışığında anlatıyor.
İSLAM’DA ZENGİNLİK VE FAKİRLİK ANLAYIŞI
İslâm, her meselede olduğu gibi servet ve nîmetleri kullanma hususunda da kulu, Allâh’a karşı mes’ul addeder. Zira Allah Teâlâ, her şeyi insana emânet olarak vermiştir. İnsan, belli bir süreliğine ona tasarruf eden bir veznedar mevkiindedir. Yani mülkün asıl sahibi Cenâb-ı Hak’tır ve mü’min, kendisine bahşedilen nîmetleri kullanırken, onları bahşeden Rabbinin belirlediği sınırlara riâyet etmek durumundadır. Nitekim âyet-i kerîmede:
“Nihâyet o gün (dünyada faydalandığınız) nîmetlerden muhakkak hesâba çekileceksiniz!..” (et-Tekâsür, 8) buyrulmaktadır.
Bu itibarla nefsânî ihtiraslarla düşülen lüks, israf ve cimrilik gibi, servetin mânevî âfetlerinden korunmak gerekir. Çünkü israf, konfor ve lüksün artması, toplumu perişan etmektedir. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:
“Zenginlerin israf ettiği ölçüde toplumdaki insanlar aç kalır.” buyurarak bu gerçeği ifâde etmektedir. Bu yüzden İslâm, her iki cihan saâdeti için zengine de fakire de belli ölçüler verir:
Varlıklılara; lüks, israf ve cimrilikten sakınmalarını, ihtiyaçlarından fazlasını infâk etmelerini, komşusu açken tok yatmamayı, yoksullara karşı müşfik, merhametli ve nezâketli davranmalarını, velhâsıl diğergâm, edepli, hizmet ehli ve fedâkâr bir mü’min olmalarını telkin eder.
Fakirlere de; sabır, rızâ, kanaat, tevekkül ve şükre sarılarak, yani Cenâb-ı Hakk’ın kendileri hakkındaki takdirinden râzı olarak, Allâh’ın rızâsını kazanmanın ehemmiyetini telkin eder.
Kaynak: