Zikretmek, Tekrarlamaktan İbâret Değildir!
Allâh’ı zikretmek, sırf “Allah” lâfzını tekrarlamaktan ibâret değildir. Zikir, ancak kalpte mekân bulduğu zaman niyet ve amellerin düzelip seviye kazanmasına vesîle olur.
İşte bu keyfiyette bir zikir, kulun bezm-i elestte; “Evet! Sen bizim Rabbimizsin!” şeklinde Cenâb-ı Hak ile yapmış olduğu ahdine vefâ göstermesi ve o sadâkatle Rabbini aslâ unutmamasıdır. Peygamber Efendimiz’in hizmetçisi olan Vâkıd -radıyallahu anh- Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğunu nakleder:
“Kim Allah -azze ve celle- Hazretleri’ne itaat eder, emir ve yasaklarına hakkıyla riâyet ederse, O’nu zikretmiş olur; velev ki (nâfile) namazları, oruçları ve Kur’ân tilâveti az bile olsa! Kim de Allah’a karşı isyân hâlinde bulunursa (günahları terk etmezse), Cenâb-ı Hakk’ı zikretmemiş olur; velev ki (nâfile) namazları, oruçları ve Kur’ân okuması çok bile olsa!” (Heysemî, II, 258)
Mevlânâ Hazretleriʼnin buyurduğu gibi:
“Sırf ağızla, dille, duymadan, düşünmeden yapılan zikir, noksan bir tekrardır. Cân u gönülden, hayranlık duyarak yapılan zikir ise, sözlerden de, kelimelerden de âzâdedir… Ey O’nu bulamadan, sadece, O’nun adını yeterli bulan kişi! «Hû» kâsesinden (yani Hakkʼa dostluk menbaından) içmeden, nasıl olur da benlik arzularından kurtulabilirsin?”
Zikrullah’tan gâfil kalmanın büyük tehlikesinden dolayıdır ki Cenâb-ı Hak biz kullarına bu hususta pek çok îkazlarda bulunmuştur. Zira mü’min gönüllerin gaflet katılığından kurtulup ilâhî rızâya nâil olabilecek hassâsiyete ulaşmasının yolu, zikr-i dâimîden geçmektedir. Bu da bir müddet veya bir mevsim değil; bir ömür boyu, her nefes alıp verişte zikrullah şuurunu taşımakla mümkündür.
Zira mânevî uyanıklık, ancak bu sâyede hâsıl olur. Bu itibarla bizler de Rabbimize sonsuz bir muhabbet iklîmine girerek, dünyevî ihtirasların ve fânî menfaatlerin sarsamayacağı bir mânevî zindeliğe erişme gayreti içinde bulunmalıyız. Zira sevenler sevdiklerini dâimâ gönüllerinde taşırlar ve aslâ hatırlarından çıkarmazlar.
Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- zikir ve zikir meclislerinin fazîleti hakkında bir kudsî hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Allah Teâlâ buyuruyor ki: Ben kuluma, Ben’im hakkımdaki zannına göre muâmele ederim. O Ben’i zikrettiğinde Ben onunla berâberim. O Ben’i, kendi içinde zikrederse, Ben de onu zikrederim. O Ben’i bir topluluk içerisinde zikrederse, Ben de onu o topluluktan daha hayırlı bir topluluk içerisinde anarım.” (Buhârî, Tevhid, 15)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Îmandan İhsâna HAK YOLCULUĞU, Erkam Yayınları.
YORUMLAR