Zinaya Düşenlerin Vahim Sonu

Zinaya, harama düşmenin vahim sonu nedir? Efendimiz (s.a.v), içinde bulundukları acı azaptan haber veriyor...

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, ömrünün tamamını fedakârlığın zirvesinde yaşadı. Rabbimiz, hiçbir beşere lûtfetmediği Mîrâc’ı, O’na ihsan ve ikram buyurdu. Yedi kat semâ, Cennet, Cehennem ve Sidre-i Müntehâ kendisine ziyaret ettirildi. Sonrasında Cenâb-ı Hak ile baş başa bir mülâkat gerçekleşti. Bizler bu yakınlığın mâhiyetini tam olarak bilemiyoruz. Lâkin Rasûlullah Efendimiz, bize o müstesnâ yolculuktan, müşâhede ettiği bazı sahneleri naklediyor.

Hiç şüphesiz ki bu sahneler, Hakk’a yakınlık yolculuğunda olan bir mü’minin dikkat etmesi gereken, üzerinde hassâsiyetle durması gereken çok mühim noktalar.

ZİNAYA DÜŞENLERİN HALİ

Nitekim Mîrac esnâsında Cebrâil -aleyhisselâm- ile Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- azap içinde bir grup insan görmüşlerdi. Önlerinde, güzelce pişmiş leziz et yemekleri ile çiğ ve kokuşmuş leşler vardı. Fakat onlar, o güzelim yemekleri bırakıp pis ve kokuşmuş leşleri yiyorlardı. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bunların kim olduğunu sorduğunda Cebrâil -aleyhisselâm- şu cevâbı verdi:

“–Onlar ümmetinden helâl hanımını bırakıp da haram olan kadına giden erkeklerle, kocasını bırakıp haram olan erkeklere giden kadınlardır.” (Heysemî, I, 67, 68)

Her bir köşesi kevnî âyetlerle dolu olan bu kâinatta haramlardan zevk almak, tıpkı bir lağım faresinin teressübat çukurlarında dolaşmaktan haz duymasına benziyor.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise bir mü’minin nezâfetini şu teşbihle ifade buyuruyor:

“Mü’min, bal arısına benzer. Temiz olanı yer, temiz olan şeyler ortaya koyar, temiz yerlere konar, konduğu yeri ne kırar ne de bozar.” (Ahmed, II, 199)

Unutulmamalıdır ki iffet, insana âit bir husûsiyettir. İnsanı diğer mahlûkattan ayıran en fârik vasıftır. Onun kaybedilmesi; insanlık haysiyetini zâyî etmek ve diğer mahlûkâtın durumuna düşmek demektir.

İffetlerini muhâfaza eden erkek ve kadınlar, Allah Teâlâ’nın engin mağfiretine ve büyük bir ecre nâil olacaklardır. (el-Ahzâb, 35.)

Günümüzde ise, lânet halkası boyunlarına geçirilmiş, iffetsizliğin denâetine düşmüş Lût Kavmi’nden insanlar türemeye başladı. Toplumlar, câhiliye devrinden de beter bir sapkınlar gürûhuyla karşı karşıya kaldı. Günümüzün salgın virüsünden daha fecî olan ve adına LGBT denilen bu iffetsizlik mikrobu, nezih milletimizin asil damarlarına zerk edilmeye çalışılıyor. Rabbimiz muhâfaza buyursun!

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şu hadîs-i şerîfleriyle bilhassa hanımlara, azâb-ı ilâhîye dûçâr edecek davranışlardan kendilerini korumaları için husûsî bir îkazda bulunuyor:

“(Mîraç’ta) Cennet’in kapısında durup içeri baktım. Oraya girenlerin büyük çoğunluğunun yoksullar olduğunu gördüm. Zenginler ise (hesap için) bekletiliyorlardı. Ancak onlardan Cehennem’e gidecek olanların ateşe atılması emredilmişti.

Cehennem’in kapısında da durup baktım, oraya girenlerin büyük çoğunluğu da kadınlardı.” (Buhârî, Rikāk, 51; Müslim, Zühd, 93)

İbn-i Ömer -radıyallâhu anhumâ-’nın naklettiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir defasında:

“–Ey kadınlar! Sadaka veriniz ve çok istiğfâr ediniz. Çünkü ben, Cehennem’in çoğunu sizin doldurduğunuzu gördüm.”buyurmuştu. Orada bulunan kadınlardan biri:

“–Niçin Cehennem’in çoğunu biz dolduruyoruz?” diye sordu.

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurdu:

“–Çünkü siz çok lânet eder ve kocanızın yaptığı iyilikleri unutursunuz…” (Buhârî, Hayz 6, Küsûf 9, Zekât 44, Savm 41, Şehâdât 12; Müslim, Îmân, 132)

Toplumları âbâd eden de, berbâd eden de kadınlardır. Nitekim Semud Kavmi’ni helâke sürükleyen, iki kadın olmuştur.

Diğer taraftan hadîs-i şerîfte; “Cennet annelerin ayakları altındadır.” buyruluyor. (Nesâî, Cihâd, 6) “Babaların ayakları altındadır” buyrulmuyor. Yine Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kendisine üç şeyin Hak tarafından sevdirildiğini ve bunlardan birinin de «sâliha hanım» olduğunu ifâde buyuruyorlar. (Nesâî, Işretü’n-Nisâ, 10; Ahmed, III, 128, 199.) Dolayısıyla iffetini, haysiyet ve şerefini koruyan müttakî bir hanım, ömürlük bir teşekküre lâyıktır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Mart Sayı: 200

İslam ve İhsan

ZİNÂ NEDİR? ZARARLARI NELERDİR?

Zinâ Nedir? Zararları Nelerdir?

ZİNA NEDEN HARAMDIR?

Zina Neden Haramdır?

ZİNA NEDİR? ZİNA İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Zina Nedir? Zina İle İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.