Zor Zamanlarda Müslüman Zenginlerin Yükümlülüğü
Yoksulluğun çaresi var mıdır? Zor zamanlarda infak etmenin sevabı ve Müslüman zenginlerin yükümlülüğü.
Cenab-ı şöyle buyurmaktadır:
“Onların mallarında isteyen ile mahrum için belli bir hak vardır.” (Meʽâric: 24, 25)
YOKSULLUĞUN ÇARESİ
Müslümanlıkta her türlü problemin çözümü olduğu gibi yoksulluğun da çaresi vardır. Zenginlik, servet sahibi olmak olmadığı gibi fakirlik de malın mülkün yokluğu değildir. Zenginlik gönül zenginliği, huzur kalp huzuru, güzellik de şahsiyet güzelliğidir. Nitekim Rabbimiz kişinin ahiret makamının ve Allah katındaki değerinin biriktirdiği servete veya sahip olduğu çocuklara göre değil, yaptığı güzel işler miktarınca gerçekleşeceğini bildirmektedir.
Zenginlik, Allah katında bir kabulün veya kişisel değerin bir işareti olmadığı gibi sefalet de ilahî gazabın veya zihinsel aptallığın bir nişanı değildir. Allah insanları hayır ve şer, bela ve musibet ile sınar. İnsan ise bundan sonra kendi iradesi ile başına gelenlere yön verir. Allah bize serveti azıp kudurmak veya cimrilik yapmak için vermediği gibi, yoksulluk ile de dilenelim ve asalakça yaşayalım diye murat etmemiştir. Her halükârda insanın Allah katındaki akıbeti başkalarına karşı davranışlarına göre şekillenir.
“Fakat kim verir ve takvalı olursa ve en güzel olanı tasdik ederse, artık onu en kolay olana (Cennete) muvaffak kılarız! Ama kim cimrilik eder ve kendini müstağni görürse ve en güzel olanı yalanlarsa, onu da en zor olana (Cehenneme) muvaffak kılarız! O helâke yuvarlanırken malı ona bir fayda vermez.” (Leyl: 5-11).
Öteden beri insanlar arasında zenginlik ve fakirlik yanlış anlaşıla gelmiş bir olgudur: “İnsanı sınamak için Rabbi ona nimetler lütfederek ikramda bulunduğunda, o “Rabbim bana değer veriyor” der. Fakat ne zaman rızkını kısarak onu sınayacak olsa, bu defa da “Rabbim beni aşağıladı” der. Hayır, siz yetime ikram etmiyorsunuz.” (Fecr: 15-17)
Zengin olsun fakir olsun Allah Teâlâ’nın biz kullarından beklediği Allah’a, O’nun huzurunda hesap vereceğine ve yaptıklarının karşılığını göreceğine inanan, birbirini destekleyen ve dayanışma halinde olan bir toplum ikame etmemizdir. Bu yüzden kanaat ve imanı sayesinde fakir zengin olur iken, cimriliği ve nankörlüğü ile zengin de fakirleşmektedir.
Servetin gerçek sahibi Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ olduğu için elimizdeki varlıklar bir imtihan olarak bize verilmiştir. Zenginin malında fakirin payı vardır ki, bu pay Kur’an’ın ifadesi ile malum/belirlenmiş bir paydır. Normal durumlarda zekât olarak anlaşılan bu belirli pay; olağan üstü şartlarda zekât dışı infakı da ifade eder. Nitekim yukarıda meali verilen ayetten de anlaşılacağı üzere insanın elindeki serveti sadece kendisine ait olmayıp o serveti topladığı toplumun her bir ferdinin o servette hakkı vardır. Nisa Suresi 5. ayette de servetin toplumun ayakta kalabilmesi için yaratılmış bir araç olduğu ve belli bireylerin elinde olsa da bütün bir toplumun onda hakkı olduğu belirtilir.
Bütün bunlar gösteriyor ki, toplumdaki açlardan, kimsesizlerden ve muhtaçlardan imkânı olan herkes sorumludur. Herkes Allah’ın kendisine verdiği imkânlar çerçevesinde sorumluluk yüklenmiştir. Eğer aç bir insan varsa bu zenginlerin sorumsuzluğundan kaynaklanmaktadır. Şüphesiz ki, Allah Teâlâ fakirlerin geçimlerini zenginlerin üzerine yüklemiştir. Aç ve açık bir fakir varsa bunun sebebi sorumluluğunu yerine getirmeyen ve fakirin hakkını yiyen zenginlerdir. Elbette Allah Teâlâ bunun hesabını onlara soracaktır.
ZOR ZAMANLARDA İNFAKIN SEVABI
Zor zamanlarda infakın sevabı da elbette normal zamanlar gibi olmayacaktır. Kıtlık, kuraklık, afetler ve benzeri olağanüstü şartlarda fakir-fukarayı, kimsesiz ve çaresiz ihtiyaç sahibi insanları koruyup kollama sair zamanlarla kıyas kabul etmeyecek derecede bir ahiret yatırımıdır. Zenginlik ve sağlık önemli bir yatırım imkânı sunmaktadır. İnsan sahip olduğu bu imkânları Allah için/toplum için seferber etmek sureti ile sonsuz kazançlar elde edebilir.
ASHAPTAN İNFAK ÖRNEKLERİ
Serveti bir ahiret sermayesi haline getiren ashâb-ı kiram arasında Hz. Ebubekir Efendimiz başı çekmektedir. O zor zamanlarda bütün servetini Allah ve Resulü için infak ederek bütün zamanların en kârlı yatırımcısı unvanını almaya hak kazanmıştır. Çoluk çocuğuna ne bıraktın denildiğinde, Allah ve Resulünü bıraktım, diyerek de asıl zenginliğin iman/güvende olduğunu beyan etmiştir.
Sahabe-i kiram içerisindeki sayısız örneklerden bir tanesi de Hz. Osman’dır. Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Medine’de büyük bir kıtlık olmuştu. Bu dönemde Hz. Osman’a ait mal yüklü bir deve kervanı Şam’dan Medine’ye geldi. Tüccarlar Hz. Osman’ın başına üşüşerek kervandaki malları, kumaşları almak için teklifte bulundular. Kimi %5 kar veriyor kimi daha da ileriye giderek %10, %30, %50 kârlar veriyordu. O ise her seferinde, sizden daha fazla veren var, diye bütün teklifleri geri çeviriyordu. Sonunda onlara, Allah bire 700 veriyorken ben sizin %5, %10 gibi basit kârlarınıza nasıl kanaat ederim, dedi ve bütün kervanı develeri ile birlikte Medine’deki fakir Müslümanlara sadaka olarak verdiğini ilan etti.
Bugün de hamdolsun memleketimizde ahirete iman etmiş nice güzel insanlarımız bu güzel erdemi yaşatmaya gayret etmektedirler. Herkes elinden gelen gayreti göstermekte, canı ile malı ile bu sosyal dayanışma cihadının içinde yer almaktadır. Unutmamak gerekiyor ki, olanı vermek ve çoktan dağıtmak bir erdem olmakla beraber asıl hedef îsar dediğimiz; ihtiyaç halinde iken de bencillik yapmadan toplumu/ötekini önceleyebilmektir. İnsanın kendisinin ihtiyacı varken başkasının sıkıntısını gidermeye çalışmasıdır. Nitekim kendi ihtiyacımızı gidermenin tek yolu başkalarının sıkıntılarını ortadan kaldırmak için çaba sarf etmektir. Hazret-i Peygamber (sallâllâhü aleyhi ve sellem) reçeteyi açık bir şekilde bizlere bildirmiştir: “Kul, din kardeşine yardımcı olduğu sürece Allah da onun yardımcısı olur.” (Ahmed b. Hanbel, II. 252)
Kaynak: Dr. Ahmet Hamdi Yıldırım, Altınoluk Dergisi, Sayı: 431
YORUMLAR