Zuhruf Suresi 35. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Zuhruf Suresi 35. ayeti ne anlatıyor? Zuhruf Suresi 35. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Zuhruf Suresi 35. Ayetinin Arapçası:

وَزُخْرُفًاۜ وَاِنْ كُلُّ ذٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَالْاٰخِرَةُ عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُتَّق۪ينَ۟

Zuhruf Suresi 35. Ayetinin Meali (Anlamı):

Onları altın zînetlere, mücevherlere boğardık. Fakat bunların hepsi, dünya hayatının basit ve fânî zevklerinden ibarettir. Âhiret nimetleri ise Rabbinin katında, kalpleri Allah saygısıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınan bahtiyarlara mahsustur.

Zuhruf Suresi 35. Ayetinin Tefsiri:

Âyetlerin muhtevasından şu mânayı anlamamız mümkündür: “Siz çok değer veriyor ve putlaştırıyorsunuz ama benim katımda dünya malının, altın ve gümüşünün fazla bir değeri yoktur. O kadar ki hiç sevmediğim ve razı olmadığım kâfirlerin bile evlerinin çatılarını, merdivenlerini, odalarının kapılarını, oturdukları koltuk ve tahtları hep parlak gümüşten yapabilirdim. Onları altınlara ve pek çok çeşit zînetlere, mücevherlere boğabilirdim. Çünkü bunların o kadar gönül verilip bel bağlanacak bir kıymetleri yoktur. Kısa bir süre içinde bu saltanat, bu ihtişam ve debdebe son bulacaktır. Sadece bir tehlikeli durum, bizim böyle yapmamıza mani olmuştur: O da mü’minlerin kâfirlere özenip: “Niçin biz de bu imkânlara sahip olmayalım” diyerek imanı terk etmeleri ve kuvvetle muhtemel hepsinin inkâr üzere toplanan bir tek toplum olmalarıdır. Sırf mü’minlere olan merhametimiz ve onları nefis ve şeytan düşmanlarının da saldırmasıyla dünyanın esiri haline gelmekten koruma irÂdemizden dolayı böyle yapmadık.”

Dolayısıyla şunu kesinlikle bilmek lazımdır ki, bir kimseye imtihan için verilen dünya malı, onun Allah katındaki derecesini ve kıymetini göstermez. Nitekim Nebiyy-i Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Eğer dünya, Allah katında sivrisineğin kanadı kadar bir değere sahip olsaydı, Allah hiçbir kâfire dünyadan bir yudum su bile içirmezdi.” (Tirmizî, Zühd 13)

Yine Resûl-i Ekrem (s.a.s.), dünyanın gönül bağlamaya değmeyecek kadar değersiz olduğunu belirtmek üzere şu öğütte bulunuyor:

“Uyanık olun! Şüphesiz dünya değersizdir. Dünyanın malı da mülkü de kıymetsizdir. Ancak Allah Teâlâ’nın zikri ve O’na yaklaştıran şeylerle, güzel şeyleri öğreten ve öğrenen olmak başkadır.” (Tirmizî, Zühd 14; İbn Mâce, Zühd 3)

Bu sebeple buyruluyor ki:

Zuhruf Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Zuhruf Suresi 35. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.