Zuhruf Suresi 49. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Zuhruf Suresi 49. ayeti ne anlatıyor? Zuhruf Suresi 49. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Zuhruf Suresi 49. Ayetinin Arapçası:

وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ اِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ

Zuhruf Suresi 49. Ayetinin Meali (Anlamı):

Onlar da tepelerine çöken her belânın ardından Mûsâ’ya gelip: “Ey sihirbaz! Sana verdiği sözünün gereği olarak bizim için Rabbine dua et de, bizi bağışlasın. Söz veriyoruz biz artık kesinlikle doğru yola geleceğiz” diyorlardı.

Zuhruf Suresi 49. Ayetinin Tefsiri:

Hz. Mûsâ’nın Firavun ve kavmine gösterdiği mûcizelerin başında asâ ve yed-i beyzâ gelir. (bk. A‘râf  7/107-108; Tâhâ 20/19-23) Onlara biri diğerinden küçük olmamak üzere gösterilen bu ikisi dışındaki diğer mûcizeler ise şunlardır:

  Sihirbazlarla Hz. Mûsâ karşı karşıya geldiklerinde, sihirbazlar yenilir ve müslüman olurlar.

  Hz. Mûsâ’nın önceden haber verdiği üzere Mısır’a kıtlık gelince, Firavun, Hz. Mûsâ’dan dua etmesi için ricada bulunur. O da dua edince kıtlık sona erer.

  Hz. Mûsâ’nın önceden haber verdiği üzere sel, dolu ve şimşek dolayısıyla birçok yerleşim bölgesi ve tarla zarar görünce, Hz. Mûsâ, Firavun’un ricası üzerine dua eder ve belâ def olur.

  Mısır üzerine bir bulut gibi yayılan çekirgeler, Hz. Mûsâ’nın dua etmesi üzerine dağılırlar. Bu olayı da Hz. Mûsâ daha önceden haber verir.

  Tüm Mısır’ı bit ve pireler kaplayınca, insanlar ve hayvanlar büyük bir eziyet içerisinde çaresiz kalır ve buğday ambarları mahvolur. Ancak bu afet de, Hz. Mûsâ’nın dua etmesi ile birlikte sona erer.

  Hz. Mûsâ’nın daha önceden bildirdiği üzere, tüm kurbağalar karaya hücum ederler, ancak yine Hz. Mûsâ’nın duasıyla yerlerine dönerler.

  Hz. Mûsâ’nın daha önceden bildirdiği üzere kan afeti, etrafı sararak Mısır’daki bütün sular kana dönüşür ve nehirler, kuyular, havuz ve çeşmeler kanla dolar, balıklar ölür. Sonuçta tüm Mısır halkı kan kokusu içinde, susuz kalırlar. Ancak, Firavun Hz. Mûsâ’dan dua etmesi için ricada bulunur, o da dua edince azab sona erer. (bk. A‘râf  7/133-136)

Daha önce Bakara, A‘râf, Yûnus, Tâhâ, Şuarâ, Neml, Kasas gibi sûrelerde uzun veya kısa anlatılan Hz. Mûsâ kıssasının burada tekrar dile getirilmesinin üç sebebi olabilir:

Birincisi; Allah bir topluma peygamber gönderdiğinde, o topluma bir fırsat vermiş olur. Şayet o toplum bu fırsatı değerlendiremezse, âkıbeti Firavun’un âkıbetine benzer. Başka bir ifadeyle Firavun’un sonu insanlık için bir ibrettir.

İkincisi; Firavun da, tıpkı Kureyşlilerin Hz. Muhammed (s.a.s.)’i hakir gördüğü gibi Hz. Mûsâ’yı hakir görmüştü. Ancak, Allah’ın takdiri farklı olduğundan, Firavun’u helak ederek, onlara kimin hakir olduğunu göstermişti.

Üçüncüsü; Allah’ın ayetlerine karşı büyüklenerek alay edenlerin, daha önce nasıl bir sonla karşılaştıklarını görerek ders almaz ve tavrınızı değiştirmezseniz, sizin de sonunuz aynı olacaktır.

Firavun, Hz. Mûsâ’nın tebliği karşısında hükümranlığının sarsılmakta olduğunu fark etti, paniğe kapıldı:

Zuhruf Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Zuhruf Suresi 49. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.