Zuhruf Suresi 67. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Zuhruf Suresi 67. ayeti ne anlatıyor? Zuhruf Suresi 67. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Zuhruf Suresi 67. Ayetinin Arapçası:

اَلْاَخِلَّٓاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ اِلَّا الْمُتَّق۪ينَۜ۟

Zuhruf Suresi 67. Ayetinin Meali (Anlamı):

O gün bütün dostlar birbirine düşman kesilecektir. Ancak gönülden Allah’a saygı duyan, O’nun emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınan müttakîler müstesnâ.

Zuhruf Suresi 67. Ayetinin Tefsiri:

Allah’tan korkup günahlardan sakınarak güzel bir kulluk yaşayanların, dünyadaki dostlukları âhirette de devam edecektir. Fakat sırf dünya menfaati için dost olanlar, ana, baba, kardeş bile olsalar orada birbirine düşman olacak, birbirinden kaçacaklardır. (bk. Abese 80/34-36)

Sadece dünya ve dünyalık için dostluğu mâhiyetini ve acı sonucunu şu misal ne güzel anlatır:

Bir gün Mevlânâ Hazretleri ve bazı dostları gezmeye çıkmışlardı. Biraz ilerleyince bir viraneye geldiler. Orada birkaç köpek birbirleriyle sarmaş dolaş olmuş uyuyorlardı. Siraceddin Tatarî:

“–Bu biçareler arasında ne güzel bir birlik vardır, ne güzel uyuyorlar ve birbirleriyle ne kadar da güzel sarmaş dolaş olmuşlar!” dedi. Bunun üzerine Mevlânâ:

“–Ey Siraceddin! Eğer bunların arasındaki dostluğu ve birliği anlamak istiyorsan, onların aralarına bir leş veya bir parça ciğer atıver. O zaman bu dostluğun nasıl bir dostluk olduğunu görürsün.

İşte şu gördüğün dünya ehli ve dünya malına tapanların aralarındaki dostluk da böyledir. Aralarında bir menfaat ve karşılık olmadıkça birbirlerinin dostudurlar; fakat değersiz bir dünyalık araya girince nice senelik nâmus ve şereflerini havaya atarlar ve aralarındaki tuz ekmek hakkını bir tarafa bırakırlar. Dolayıısyla nifak ehlinin zahiren şa’şaalı gözüken dostluklarının gerçekte bir kıymeti yoktur. Az önce verilen köpek misalinde olduğu gibi!” (Ahmet Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri, I, 235)

Verilen örnekten de anlaşılacağı üzere kâfirlerin dostlukları bir fayda sağlamazken Cenâb-ı Hak, dünyadayken âyetlerine iman eden, onlara teslim olan ve Allah için birbirine dost olan o müttakî kulları, eşleriyle, aileleriyle birlikte cennetlere yerleştirecek, onları muhteşem bir şekilde ağırlayacak ve şânına yaraşır şekilde emsalsiz ikram ve ihsanlarda bulunacaktır. Cennetlikler canlarının çektiği her şeyi orada hazır bulacaklardır.

Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Şüphesiz cennetlikler ora­da yemek yerler ve içerler. Fakat ne tükürürler, ne küçük abdest bozarlar, ne büyük abdest bozarlar, ne de sümkürürler.” Orada bulunanlar: “Peki yedikleri ne olacak, nereye gidecek” diye sorunca da şöyle buyurur: “Geğirecekler ve yedikleri miski andırır şe­kilde derilerinden sızacaktır. Onlara nefes almaları ilham edildiği gibi tesbih, tahmid ve tekbir[1] getirmeleri ilham olunacaktır.” (Müslim, Cennet 18)

İstenilen her şeyin orada olmasıyla alakalı şu rivayet ne güzeldir:

Bir adam Peygamber (s.a.s.)’e: “Ey Allah’ın Rasûlü! Cennette at var mı?” diye sordu Efendimiz (s.a.s.): “Allah seni cennete girdirirse, orada kırmızı yakuttan yapılmış ve cennette istediğin yere uçarak seni götüren bir atın üzerinde taşınmak ister misin?” buyurdu. Bureyde dedi ki: Yi­ne bir adam: “Ey Allah’ın Rasûlü! Acaba cennette deve var mıdır?” diye sordu. Allah Resûlü (s.a.s.) ona diğerine söylediğinin benzerini söylemedi, şöyle buyurdu: “Allah seni cennete girdirecek olursa, senin orada canının çektiği ve gö­zünün lezzet aldığı her şey olacaktır.” (Tirmizî, Cennet 11)

“Gözlerin zevk aldığı şey” cennetin göze hitap eden nimetleri olabilir. Bunların en zirvesi ise şüphesiz Allah Teâlâ’nın cemâlini seyretmektir.

İnkâra saplanıp günah bataklıklarında dolaşanların hazin âkibetine gelince:

[1] Tesbîh: سُبْحَانَ اللّٰهِ (sübhânellâh),  سُبْحَانَ اللّٰهِ وَ بِحَمْدِه۪ (sübhânellâh ve bi hamdih) gibi zikirlerle Allah Teâlâ’yı tüm ortaklardan ve noksan sıfatlardan pak ve uzak tutmaktır. Tahmîd:اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ  (elhamdulillâh) gibi sözlerle Allah’a hamdetmek, O’nu övüp yüceltmektir. Tekbîr. اَللّٰهُ اَكْبَرُ (Allahu ekber) diyerek Allah’ın en büyük olduğunu ilan etmektir.

Zuhruf Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Zuhruf Suresi 67. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.