Zuhruf Sûresinden Altın Öğütler

Zuhruf, altın ve mücevher demektir. Muhtevasında bunlardan söz edilmesi ve Allah’ın insana sahip olduğu maddî değerlere göre değil, inanç ve davranışlarına göre kıymet verdiğinin anlatılması sebebiyle sûreye bu ad verilmiştir. İşte Zuhruf Sûresi'nden altın öğütler...

Burada mealini arz edeceğimiz âyetler, müşriklerin “Bu Kur’an iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz mıydı?” (43/31) sorusuna verilen cevapla başlıyor. Buyruluyor ki; Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.

Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet olması (tehlikesi) bulunmasaydı, Rahmân’ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık. Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da (hep gümüşten yapardık). Ve onları zînetlere boğardık. Bütün bunlar sadece dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise, Rabbinin katında, Allah’ın azabından sakınıp rahmetine sığınanlara mahsustur. (43/32-35)

KİMİ ZENGİN KİMİ FAKİR

Bazı müşriklerin; “Bu Kur’ân, Kureyş’ten Velid b. Muğire’ye yahut Sakif’ten Ebu Amr b. Umeyr’e indirilmeli değil miydi?” demesi üzerine, konumuzu teşkil eden âyetler nâzil olmuştur. Evet, Rasûlullah (s.a.v.) henüz doğmadan babasını, küçük yaşta annesini kaybetmişti ve zengin de değildi. Ancak soy itibariyle onların en şereflisiydi.

Gerçek şu ki, Allah Teâlâ nübüvvet ve velâyet gibi manevî derecelerle, servet ve makam gibi maddî imkânları kimlere vereceğini bilir. Kimleri, neden mahrum edeceğini de bilir. İkram etmek ve mahrum etmek sadece O’nun kudreti dâhilindedir. Ve Cenâb-ı Hak, risâleti diline dolayanlarla benzerlerinin geçimliklerini de taksim etmektedir. Bu cümleden olmak üzere insanlardan kimini zengin, kimini fakir bırakır. Bazısına kuvvet, şöhret, ilim verir ve bazısını da bunlardan mahrum kılar ki, farklı insani roller oluşsun Allah Teala bütün tasarrufları, hikmete mebnîdir.

Âyetlerde; “İnsanların küfürde birleşme ihtimali olmasaydı Cenab-ı Hak kâfirleri muhteşem servetler içinde yaşatırdı.” ifadesi geliyor. Ancak yine de “Yüce Yaratıcı onların hepsini de bolluk ve ihtişam içinde yaşatmaz. Aralarında birçok yoksullar vardır. Ve bu hâl, yine insanlar için bir rahmet vesîlesidir. Bütün kâfirlerin umumî bir varlığa nâil olmasıyla yukarıda sözü edilen türden bir eğilime meydan verilmemesi için, hepsi de aynı surette muhteşem bir varlığa sahip kılınmamıştır.

Mü’minlere gelince; onların da hepsi bu dünyada öyle bir varlığa sahip değildir. Ve bu da bir hikmete mebnîdir. Eğer bütün mü’minlerin tamamen dünya varlığına ulaşmaları takdir edilmiş olsaydı, insanların mü’min olmaları da sırf Allah rızâsı için olmazdı; öyle bir varlığa erişme maksadına dayanmış olurdu. Bu ise tam bir samimiyetle ilâhî dini kabul etmek vazifesine aykırı olurdu.”1

MÜMİNLER DÜNYALIKTAN AHİRET İÇİN AZIK ALIRLAR

Velhasıl her iki zümre içinde zengin ve fakir kesimlerin bulunması tabiîdir. Bununla birlikte belki helal-haram gibi ölçü tanımamaları sebebiyle, belki başka hikmete binaen inkârcılar içinde refah seviyesi yüksek olanlar daha çoktur. Nitekim âyet-i kerîmede; “İnkârcıların (refah içinde) diyâr diyâr dolaşması, sakın seni aldatmasın!”2 îkazı gelmiştir. Efendimiz (s.a.v.) de; “Şâyet dünya, Allah katında sivri sineğin kanadına denk kıymet ifâde etseydi, Allah (dünyada) hiçbir kafire bir yudum su içirmezdi”3 buyurmuştur ki bu hadîs-i şerîfin, hakikatte değerli olanın anlaşılması ve ilâhî taksîmatın içselleştirilmesi için zihinlere nakşedilmesi lâzım.

İbn-i Abbas (r.a.)’ın konuyu özetleyen cümlesi şöyledir; “Allah Teâlâ dünyayı üçe bölmüş ve bir kısmını mü’minlere, bir kısmını münâfıklara, bir kısmını da kâfirlere vermiştir. Mü’minler kendilerine verilen dünyalıktan ahiret için azık alırlar, münâfıklar süslenirler, kâfirler de hayatlarını sürdürürler.”4

Şimdi şunu diyebiliriz;

İnsan, kul olduğunun bilincinde olmalı. Allah katında kıymeti olmayan değer ölçülerine güvenerek haddini aşan sözler söylememeli. Çünkü rızıkları/serveti taksim etmek Allah Teâlâ’nın kudreti dâhilindedir. O, “Rızkı bollaştırır ve daraltır.”5

Nesebini tayin etmek de insanın elinde değildir. Bu îtibarla âyetler, inkârcıları ilzâm edecek en veciz cevaptır. Ve burada maksat, o gün olup biten bir hadiseyi anlatmaktan ibaret değildir. Bilakis bir karakter tahlilidir. Nitekim bugünkü inkârcılar da -ellerindeki imkânların sınanmak için kendilerine verildiğini bilmeden- aynı şekilde şımarıklık edip Peygambere dil uzatmakta; onun manevî vârisi sayılan Müslümanların umur-ı dîniyesi ve dünyeviyesine her fırsatta müdahaleye cür’et etmektedirler.

Bu durumda mü’minlere gereken; inkârcıların yaşantısına en ufak bir özenti olup olmadığına dair kalbini kontrol etmektir. Çünkü özenti, benzerliğe götüren en tehlikeli kapıyı açar. Ve yüce dînin vakarını yaşatmak, kalbin muhafazasıyla başlar.

Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, 359. Sayı, Ocak 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.