Zümer Suresi 48. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Zümer Suresi 48. ayeti ne anlatıyor? Zümer Suresi 48. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Zümer Suresi 48. Ayetinin Arapçası:

وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ

Zümer Suresi 48. Ayetinin Meali (Anlamı):

O gün, dünyada işlemiş oldukları bütün kötülükler gözlerinin önüne konacak ve daha önce alay edip durdukları mahşer, hesap, azap gibi gerçekler onları çepeçevre kuşatır.

Zümer Suresi 48. Ayetinin Tefsiri:

“Zulmedenler”den maksat, Allah’a ortak koşan ve affı olmayan bu günahla ölen kimselerdir. Çünkü Cenâb-ı Hak, bütün günahları affedebileceğini, fakat öte dünyada şirk günahını asla affetmeyeceğini haber vermektedir. (bk. Nisâ 4/48) Kıyamet günü, dünyada yapılan amellerin gerçek yüzü ortaya çıkacaktır. Dünyada insana tatlı, süslü, cazip gelen nice şeyler var ki, hakikati korkunç ve iğrençtir. Yine dünyada insana zor ve ağır gelen nice şeyler de var ki iç yüzü tatlı, güzel ve büyük nimettir. İşte zâlimlere dünyada hem iyi olduğunu zannettikleri işlerin, hem de yaptıkları kötü işlerin gerçek iğrenç yüzleri tüm netliği ile gösterilecek, gözleri önüne serilecektir. Bu sebeple o zâlimler, kıyâmet günü gerçekten çok pişman olacak; uğradıkları azaptan kendilerini kurtarabilmek için dünyalar dolusu malları, altınları, gümüşleri olsa hepsini verecek kadar zor durumda kalacaklardır. Fakat, bu kadar malları olsa da verseler bile artık bu onlardan kabul edilmeyecek ve daha önce alaya alıp durdukları o acıklı azapla çepeçevre kuşatılacaklardır. (bk. Âli- İmrân 3/91)

Âyet-i kerîmeler şuna işaret ediyor: Kıyamet günü azabı baştan savmak için bu kadar malvarlığı kabul edilmezken, bugün, dünyada bir lokma sadaka, zerre kadar hayır, bir tevbe ve istiğfâr cümlesi bile kabul edilmektedir. Yine, âhirette tevbe edip gözlerinden kan gelecek tarzda ağlasalar, bunca ağlayışa merhamet edilmezken, bugün bir damla gözyaşıyla günahlardan pek çoğu silinebilmektedir.

Hal böyleyken:

Zümer Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Zümer Suresi 48. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.